Oysa Rabbin dileseydi, elbette yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. Artık, inanan kimseler olmaları için, insanları sen mi zorlayacaksın?
(YUNUS/99)
Ayet'te nebimiz teselli edilmektedir. Kavminin, akrabalarının inanmasını isteyen nebimiz, onlardan birçoğunun inanmaması sebebiyle büyük bir üzüntü içerisindeydi.
Rabbimiz Ayet'te elçisini teselli ederken konuyla ilgili olarak ortaya ilke koymaktadır.
Allah’ın herkesi serbest bıraktığı, nebinin kimseyi zorlamaması gerektiği ilkesi
Ve de ki O gerçek, Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen bilerek reddetsin / inanmasın. Şüphesiz Ben, şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar için duvarları, çepeçevre onları içine almış bir ateş hazırladım. Ve eğer yağmur yağsın isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O, ne kötü bir içecektir! Dayanma/ sığınma yeri olarak da ne kadar kötüdür! (KEHF/29)
De ki İşte, en kesin ve üstün delil, Allah'ındır. O nedenle eğer Allah dileseydi, elbette hepinize kılavuz olurdu. (EN'AM/149)
Şüphesiz Ben, insanı karışık bir nutfeden oluşturdum. Onu yıpratacağım /yükümlülükler vereceğim. Bu nedenle onu çok iyi işitici, çok iyi görücü yaptım; iyiyi kötüyü ayıracak bilgileri yollayarak bilgilendirdim. Şüphesiz Ben, ona yolu gösterdim, ister kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyen biri olsun, ister nankör. (İNSAN/2-3)
Dinde zorlamak / tiksindirmek yoktur iman, Allah'ın ilahlığını ve rabliğini bilerek reddetmekten iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan kesinlikle iyice ayrılmıştır. O halde kim tağuta küfreder onu tanımaz Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir. (BAKARA/256)
Hakkı'yla Kur'anı öğrenip hayatına uygulayan biri olmayı Rabbim'den Niyaz Ediyorum.