Instagram’da boş boş gezinirken kısa bir videoya denk geldim: gencecik bir kız, artistik buz pateni yapıyordu. Hareketlerindeki uyum, geçişlerdeki pürüzsüzlük, müzik ile olan senkronizasyon … Hayranlıkla izledim… Sonrasında YouTube’da artistik buz pateni videoları izlemeye başladım. Saat 22.00’da çoktan uyumuş olan ben, videolarla saati 00:00 yaptım. Artistik buz pateninin yeri bende diğer sporlara göre daha başkadır. Çocukluğu köyde, kalabalık bir ailede geçen, dünya ile tek bağlantısı akşamları dedemin eve gelmesiyle açılan televizyonla olan düşüncelerine ve hislerine pek de önem verilmeyen birisiydim. Rahmetli dedem, döneminin hatta bugünün “aydın kimlik” lerinden birisiydi ve televizyonun aptal kutusu olduğunu (o zamanlar daha kaliteli ve özgün içerik bulabilmemize rağmen) söylerdi. Bu nedenle TRT haberleri için açılırdı tv, eğer olimpiyatlar varsa uzun süre kapanmazdı. Bütün aile, artistik buz patenini izlediğimizi hatırlıyorum. Dedemin sporcular için “ne kadar temiz, ne kadar güzel insanlar; bu sanatsal mücadelenin içinde keşke bizler de olabilseydik” dediğini, bir de… Bununla birlikte hiçbir spor ya da sanat dalında desteklenmediğimizi de. Çocukken ülkede derece alacak kadar (almışlığım da var) resimde iyiydim. Anne ve babamın boş iş olarak söylendiği uğraşıma, dedemin hiç ses çıkarmaması, suça ortak olmak istemeyişindendi belki de.
Serzenişlere dönsün istemiyorum yazım. Dün gece yaklaşık üç saat boyunca buz pateni yapan insanları izlerken hoş bir farkındalık oluştu bende. Spor ve sanat uğraşısı insanları daha sabırlı, mütevazı ve sade bireylere dönüştürüyor. Kendileri ile o kadar meşgul oluyorlar ki başkalarının hayatlarına müdahil olmak onlar için manasız bir uğraşı olarak algılanıyor. Sonra kendi toplumuma bakıyorum; spor ve sanatla uğraşan insanların küçümsendiği ve hafife alındığı bu coğrafyanın en büyük uğraşısı başkalarını ne giydiği, yediği, içtiği… Kiminle oturup kalktığına kadar öğrenme ve konuşma merakındayız. Değişmek için geç kaldığımızı hoş olmayan şekillerde tecrübe ettim. Diğer birçok insandan farklı konumlandırdığım, okumasına, araştırmasına ve sanata olan merakına bakıp, evet bu insan güzel bir insan dediğim kişilerin, istedikleri olmayınca nasıl değiştiklerini gördüm ve yalnızca okumakla da olmuyor dedim. İçselleştiremediğin, hayatına adapte edemediğin sürece “ortamlarda konuşabiliyorum, bakın ben de buradayım” düşüncesiyle boş bir saygı beklentisi içinde debelendiklerine şahit oldum. Kafamda cevaplanmayı bekleyen bir soruyla bitiriyorum yazımı: Herkes artistik bir meşgale edinse değişir mi memleketin geleceği?..