‘Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?’ diye sorsaydılar eğe, birçok farklı tablo yapardım muhtemelen. Kalabalık bir sokakta, gel geç bir kafede kitabımı okurken bir yandan gürültüye kulak kabartmak, güzel bir masa kurup, saatlerce sürecek sohbetle, dost meclisinde kadehleri doldurmak, yıllardır görmediğim, eski bir kalp yarasına denk gelip tebessümle selam vermek, güneş üzerimdeki deniz tuzunu kurutmadan, buz gibi içeceğimi kafama dikmek… Çok da işin kolayına kaçtığımı düşünmüyorum, bu aralar ulaşılması oldukça güç mutluluklar benim için ne de olsa… Peki, size sorsam mutluluğun resmini? Bu aralar istemsizce çevrem genişlemeye başladı, iyi de oldu bir yandan diyorum. İnsanların iç dünyalarını gözlemleyebilmek, milyarlarca farklı karakterden payıma düşenden nasiplenmek, bir şeyler öğrenmek gerek ki, kalbe dokunup güzel anılalım bu kısacak hayatta diyorum. Gözlemlediğim mutluluk tablolarından bahsedeceğim biraz; bir arkadaşım için, güzel, sadakatli, güvenilir hissettiği, sevdiği ve sevildiğini bildiği bir evlilik yapmak. Kendisine hak vermekle beraber yine gözlemlediğim nokta, bütün evliliklerin aynı mutlulukla başlayıp ayrı mutsuzluklarla sona geldiği ya da farklı bir dinamikle devam ettirildiği. Lev Tolstoy’un Anna Karenina romanının ilk cümlesi gelir aklıma hep; ‘ Bütün mutluluklar birbirine benzer, fakat mutsuzluğun kendine has bir hikayesi vardır.’ Bir başka mutluluk tablosu, yeryüzünde ayak basmadığı yer kalmasın isteyen bir arkadaştan. Kendisi, bana ‘Into the Wild’ filmindeki Christopher’ı hatırlattı. Başarılı, ailesinin ve arkadaşlarının göz bebeği Christopher asıl istediğinin, iyi bir üniversitede okuyup, modern bir köle olmak olmadığını fark ederek, üniversite giriş belgesini, kredi kartlarını yırtarak, gerçek mutluluğu bulacağına inandığı doğaya ve özgürlüğe bırakır kendini. Christopher’ın tek başına çıktığı yolculukta, karlı bir orman manzarasında, geyikle göz göze geldiği sahnede gözlerinden yaşlar akması, mutluluktan ağlamaya, ne şairane bir örnek… Daha fazla uzatmayacağım yazımı, zira uzattıkça dallandırıp budaklandırma maharetimi sergiliyorum, konudan fazlaca uzaklaşmadan mutluluk diye bir şey olmadığını, mutlu anların var olduğunu ve nadiren karşımıza çıktığını söyleyerek yazımı bitireceğim.