Emmi merhaba nasılsın?
Sağol evladım eyiyem.
Kaç yıldır İstanbul’dasın?
Kırk sene oldu.
Maşallah. Desene tam İstanbullu olmuşsun.
Neerdeee! İstanbul kim, biz kimiz.
Durumundan memnun musun, yani geçimin, sağlık durumun?
Eyi çoh şükür. Maddi olarak bir sıkıntımız yok. Durumumuz çoh iyi, geçemimiz de yerınde. Amma!
Âmâsı ne emmi? Şükür durumunuz iyi, sağlıklısın, dükkânların, evlerin var. Çocukların da hayırlı çıkmış. Bir elin yağda bir elin balda.
Ele deme oğul. Keşke bal tutan elim tandır ekmeği, yağ tutan elim acı soğanın cücüğünü tutaydı da Hınısta olaydım. Sana bir sır vereyim mi?
Ver emmi benden sır çıkmaz.
Korkuyorum!
Niye ki?
Ölmekten korkuyorum, daha doğrusu ölümden değil, hak emir buyurup vade dolduğunda buraya gömülmekten korkuyorum.
Sen inançlı insansın.,Hacca da gittin. Vadesi gelen her canlı ölümü tadacaktır.
Ele de! ya öldüğümde bedenimi Hınısa götürmezlerse?
Öldükten sonra isterse uçurumdan atsınlar ne fark eder.
Fark eder evlat fark eder. Altı tane evladım var, onların Hınsla bağı kesilir, köyüm diyecekleri, evlatlarına anlatacakları memleketleri kalmaz. Gurbeti, gurbette olduklarını bilmeden yaşarlar. Gurbeti vatan bellerler. Babamı unuturlar, Annemi unuturlar, karı bilmezler, tozu, çamuru bilmezler. Geçmişlerini bilmeden, gelecekte yaşarlar.
Geçmişi bilmeden gelecekte yaşamak!
He ya aynen eyle. Geçmişi bilmeden gelecekte yaşamak. İnsanın bir bağının, aidiyetinin olması gerek.
Bilirsiniz eskiden Gurbetçi dedin mi ilk önce Almanya akla gelirdi. Yurtdışına gidenleri bir tek uçakla cesetleri geldiğinde tabut içinde görürdük. Çok şaşırırdım, yaşarken gelmedi de cenazesi geldi diye. Yıllar sonra bazılarının çocuklarının yaz tatili için de olsa ilçeye gelişlerini görünce anladım… Her gün olmasa da, her Cuma; o da olmasa bayramdan bayrama da olsa eş dost, hısım akraba mezarlarını ziyaret eder birer Fatiha okur dualar ederdik. Bugün öyle mi imkânlar daha fazla olduğu halde; bırak yurt dışını, yakın illerde yaşayanların dahi öldüklerinde cenazeleri gelmez oldu.
Peki, sebebi nedir?
Bak evlat: Aslında, yaşamla öte dünya vatan için benzerdir. Nasıl ki yaşarken Gurbette olanlara dönün yatırımınızı Memlekette yapın diyorsak, Ölenler için de ruhen olmasa da ceset olarak memleketinize dönün diyebilmeliyiz. Son yıllarda o da kalmadı.
Anlamadım?
Yani Vasiyette artık para etmiyor. Rahmetli ölmeden beni Hınıs’ta defnedin diye vasiyet ettiği, günümüzde belediyeler ücretsiz araç ve nakil ücretleri hizmeti verdiği halde sırf bir-iki günlerini heba etmemek adına vasiyeti yerine getirmiyorlar. Cenazeyi evlatları ziyaret eder bahanesiyle olduğu yere defnetmekteler.
Doğrusu da bu değil mi?
Belki öyledir. Ancak belli süre sonra mezar yeri bile unutuluyor, iş yoğunluğundan ve hayet şartlarından ziyaretler, ayda bire, sonra bayramdan bayrama, daha sonra…..unutulup gidiyor işte. Benim bildiğim tanıdığım o kadar insan var ki Rahmetlinin vasiyeti Memlekete götürün olduğu halde, Eskişehir de, Balıkesir de, Aydında evladının bulunduğu yerde ölünce oraya defnediliyor, daha sonra evlatları tayinen veya iş gereği orayı terk ettiğinde ikinci nesil yerini bile bilmiyor, unutulup gidiyor işte… Aile Mezarı Hınıs’ta olanın Memleketiyle bir bağı olur, Sıla-i rahim için de olsa yılda bir de olsa gitmek zorunluluğu hisseder. Belki de ileriki nesiller için dönüş kapısı olur.
Bu konuda haklısınız.
Haklıyım ya! Onun için korkuyorum. Vasiyetimin yerine getirilmemesinden korkuyorum.
Allah geçinden versin.
Geç veya erken, Vademiz dolduğunda hak tecelli ettiğinde öleceğim ancak VASİYETİMDİR! kayıt altına almak için söylüyorum. Ölünce Cenazemi Hınıs’a götürün, Babamın ayakları dibine, yer yoksa Amcamın yanına, orada da yer bulunmazsa yakın bir mezarlığı, yine de yer yoksa Hınıs topraklarının herhangi bir yerine gömün….. VESSELAM