İnsan, yaradılışı gereği beşeri tüm duyguları düşüncüleri zihninde taşır.Mutluluk ,üzüntü,sevinç gözyaşı ,gam ,tasa, korku, cesaret, kıskançlık, sakinlik,öfkelenmek gibi..
Toplumun tüm kesimi tarafından kabul gören doğruluk, hakikat, adalet, hukuk, dürüstlük gibi kavramlarda bir kişinin insani vasıflarında olması gereken kavramlardır.
Peki,toplumsal kabul görmüş kavramlar ve insanlarda olması gereken vasıflar insanların yaşamları boyunca korudukları kavramlar mıdır?
Çoğu zaman ve birçok kişi açısından hayır!
İnsan gün içersinde mutlu olduğu kadar mutsuzda olabilir. En öfkeli anında sakinliğini koruyabilir. Korkudan tir tir titrediği gibi bir başka olayda cesaret sahibi de olabilir. En sevinçli anında gözyaşına boğulabilir. Bunun yanında ilkeli ve kendine saygısı olan birisi gün içerisinde bir olayda adaletsizlik yapıp diğerinde adaleli davranmaz.Toplum tarafından dürüst olduğuna inanılan birisi, içinde dürüstlük olmayan hiçbir olayın içerisinde bulunmaz.Çünkü onun doğuştan gelen kodlarında hakikati savunmak kavramı vücut bulmuştur.
Hakikat sahibi insanlar hakikati korur.Sahip çıkar..! Her olayda adaletli bir yaklaşım sergiler.
Zaman İlerledikçe toplumda kabul gören bu tür kavramlar anlamını yitirir bir hale geldi. Yaşam tarzları, sosyal ilişkiler ve her şeye rağmen adaleti savunmak alışkanlıkları değişirken, güven, sevgi-saygı, helal kazanç elde etme çabası yerini başkaca kavramlara bıraktı. Değişen bu kavramlara yeni yüklemler ekleyerek “bu zamanda delikanlılık, dürüstlük, adamlık bana mı kalmış? Gemisini yürüten kaptandır.” Denilmeye başlandı. Hatta karşındakine bilerek yalan söyleyen birisinin neden böyle yaptığını sorsanız;"kardeş ona siyaset yaptım "cevabını alırsınız.İnsanların arasındaki çıkar kavgası, ekonomik doyumsuzluk ,alışılmış bir kolaycılık insanların tercihi olmuş bir durumda .Oysa hakkı ve hukuku savunmayan,adaletli olmayan,hayatında hakikati üstün tutmayan ,insanlar tarafından güvenilmeyen,yüz metreden bencillik kokan birisinin et parçası olmaktan öte bir varlığından bahsedebilirmiyiz.?
Şimdi bu tür insanlara şunları sormak gerekmez mi?
Yaşamak, insani vasıflardan uzak bir şekilde zaman geçirmek ise bu yaşamdan insan nasıl bir haz almış olabilir ki? Düşünün yaşıyorsunuz ancak toplumda hiçbir karşılığınız yok. Hiç kimse tarafından benimsenen ve sevilen bir karaktere sahip değilsiniz .Arkanızdan dua edeninizi ise hak getire…Ve siz bu şekilde geçirdiğiniz zamana YAŞAMAK diyorsunuz..
Hangi makamda bulunan insana yaptığınız yalakalık sizi toplumda itibar sahibi yapabilir? Üstelik itibarınızı bu şekilde kazanamayacağınızı bilmenize rağmen bilerek isteyerek göz göre göre kendinizi sadece et parçası sülüetine büründürüyorsunuz?
Oysa hangi çıkar insanın şerefinden,onurundan büyük olabilir ki?..
Hangi dünya malı, hangi makam veya mevki hakikati bilerek inkâr etmeyi gerektirir ki?.
Emin olunuz ki;adil,hakkaniyetli,sadakat sahibi,güvenilir,dürüst,vefalı,hakkı ve hukuku savunan birisi değilseniz yaşarken olduğu gibi ölünce de kimsenin umurunda olmayacaksınız..
Çünkü,bu dünyada hakikati savunanlar yad edilecektir.Pas geçenler değil..
Savunanlara selam olsun..