Hınıs’ın en kalabalık olduğu dönemlerde başlamıştı esnaflık maceram. Aslında çocuk yaşta başlamıştı. Ancak resmi kayıtlara geçme dönemi 90’lı yılların başlarıydı.
Ekonomik olarak orta halli ancak oldukça kalabalık bir ailenin ferdiydim. Rahmetli babamın kazancı fena olmasa bile aile kalabalık olunca kazancının yetmediği zamanlar oluyordu haliyle . Doğuştan mizacımın çokta minnet etmeye meyilli olmamasından, İlk ve Ortaokulda dönemin popüler mesleği olan çakmalara gaz doldurarak harçlığımı çıkarır ,babamdan para istemezdim. Bazen amcam ve abimle beraber soba boru vs. imalatını yapardık. Gecede yüzlerce boru onlarca soba imal ederdik. Akranlarım hep baba parasına muhtaç iken benim ise kendi paramın vermiş olduğu özgüvenle ayaklarım hep yere sağlam basardı. Zaman geçip liseyi bitirdiğimde amcamın işyeri açmam için verdiği borç para ile sebzecilik işine soyunmuştum. Gençliğin vermiş olduğu deli dolu halimiz bir tarafa, ticari acemilik içerisinde soyunduğum esnaflık maceram 90’lı yılların başında başlamıştı. Muş,Erzurum,Elazığ ve Adana illerini mesken edinmiştim. Sabahın 4.5- 5’inde sebze hallerine gider, erkenden sıraya girerek taze ürünler bitmeden alır, aynı gün içerisinde işyerine getirip satışına başlardım. Oldukça yorucu ve riskli bir işti sebzecilik. Üstelik dönemin hem yaşı itibariyle hem de sermayesi itibariyle büyük esnafları ile rekabet etmek oldukça zordu. Bir anda bu zorlukların içerisinde kendimi bulduğumda "nerden açtın bu dükkânı" diye kendi kendime kızdığım zamanlarda olmadı değil hani. Yaşıtlarımın ve çevremdeki arkadaşlarımın hiç birinin böyle bir sorumluluğu yoktu. Kimi zaman bu durum kanıma dokunurdu. Tamda gençliğin en güzel çağlarında böyle zorluklarla mücadele etmek kolay değildi. Koşuşturma sabahın tan vakti ile başlar, gece geç saatlere kadar sürerdi. Hele ki Adana’dan karpuz getirip dükkânın dışında açık alanda satışa sunduğumuz zaman bazen günlerce eve gitmez, ot ve samandan yaptığımız yatakta dışarıda uyurdum. O dönem uyumak için çok yıldız saymışımdır.:) Ancak onun huzurunu bir daha bulamadım desem yeridir. Yazın gün içerisinde kavurucu olan sıcağında, gecenin toprak kokusu ve serin rüzgârın esintisi müthiş bir şeydi.Bu doğallığın vermiş olduğu haz bir başka oluyordu. Bir kaç yıl böyle devam etti. Nihayetinde iş değişikliği yapmak zorunda kaldım. Sebzeciliği bırakıp market işine koyuldum.2000’lı yılların başına kadar market işletip daha sonra girmiş olduğum sınavı kazanarak memuriyet hayatıma başladım.
Memuriyet hayatım ilk Aydın’da başladı. Bir müddet sonra Didim ilçesinde görevime devam ettim. Yorucu bir meslekten sonra memuriyet ilk zamanlarda çok sıkıcı gelmişti. Birde üzerine gurbet eklenince hiç mi hiç çekilmiyordu. En sonunda sıla özlemi ağır bastı ve bir yıl sonra tekrar Hınıs’a tayin oldum.O günden beri halen ilçede görev yapıyorum.
O zaman ki sıla hasreti ağır bastı basmasına da geri dönmekle iyi mi ettim, kötü mü ettim halen anlamış değilim. Hınıs’ta memur olup ta Hınıs’ta kalmayı tercih eden kaç tane Hınıslı var ki?
Herkes göçmüş.
Haklı oldukları birçok konu da var üstelik. Huzur, gelecek kaygısı, çocukların eğitimi, sosyal donatı alanlarının eksikliği,istememezlik vs. Herkesin kendine göre geçerli sebepleri vardı. Her yıl azalan ilçe nüfusu gurbeti Hınıs’ta yaşatıyor artık.
Belki geç kaldık gitmeye…
Belki bir daha aynı fırsat doğmayacaktır.
İşin doğrusu bende yavaş yavaş düşünmeye başladım..
Acaba gitsem mi? Diye..
Kardeşim rabbim sana sağlık sıhhat afiyet versin hep gülesin inşallah .didimdeki dik duruşumuzu hatırladım bir an.çok erken ayrıldın oradan ama ben sana demiştim.
Can kardeşim bir Kürt ,bir Çerkez dik durmazlar mi ?;) İşin esprisi bir tarafa seni dinlemeliydim .Şuan keşke diyorum açıkçası ..Aydın maceramın bana en büyük katkısı senin gibi aslan yürekli dostları tanıdım.Buda bana yeter.