1980’li yılların ortalarında toprak kokulu Hınıs sokaklarını şuan yazıyı okuyan kaç kişi hatırlar bilmiyorum. Toprağın kokusu huzur doluydu. İnsanlar karşısındakine samimi ve içten davranır, onların dertleriyle dertlenir, sevinçlerine ortak olurdu. Çok kazanmazlardı belki ama çok üretirlerdi.
Fikir üretirlerdi.
Sorunlara çözüm üretirlerdi. Dost üretirlerdi. Menfaat peşinde koşmaz, yardım üretirlerdi. Köy odalarında sohbet, tarlada imece üretirlerdi. Bir metre karın içerisinde km’lerce yol kat edip eğitim üretirlerdi. Düşene bir tekme atmaz kolundan tutup kaldırma erdemini üretirlerdi. Komsu siftah etmemişse ona müşteri üretirlerdi. Sabahın erken saatlerinde birlikte kahvaltı yapmak için iaşe üretirlerdi.
Dost, kardeş, komşu akraba, hemşehri, Hınıs, Hınıslı kelimeleri o dönemlerde çok ama çok anlamlıydı. Bir bir anlamları kayboldu bu kelimelerin. Vicdan yerini cüzdana, merhamet yerini öç almaya bıraktı. İnsanlar şuan popüler olan maskelerin haricinde onlarca çeşit maskenin arkasına sığınmaya başladı. Mert namert oldu. Parası çok olan daha fazla delikanlı oldu. Garibanın ismi maraba oldu.İnsanlık iflas etti.Kepenklerini kapattı..Böylece herkes kalabalığın içerisinde yalnızlaştı.
Orhan Kayaalp,Recep Bayramoğlu (Dedo) Polat Eldeniz,Faruk Bakışkan gibi değerler bu dünyadan göçünce ilçenin o canlı havası buz kesti.Begali,İbo vefat edince Şabo sokaklardan uzaklaşınca insanların suratları da onlar gittikten sonra gülmez oldu..On binler ilçeyi terk edince anılarda onlarla beraber gitti.Artık gençler daha çağdaş düşünüyor.Büyüğe saygı küçüğe sevgi yok oldu..
Şimdi Neco’nun gölü yalnız, Gurgure yalnız,yerkuşte sessiz…Sarılı deresi sakin,Kısık kimsesiz.Şimdi ilçeyi terk edenler metropollerde sahipsiz.
Şimdi Baş köy’de Alabalık ,Grekemberde Işkın kalmadı.Hamurpert Varto’nun oldu.
Yalnızlaştık.
Tıpkı yavrusunu kaybetmiş ceylan misali..
Tıpkı hapiste unutulmuş mahkum gibi..
Aslında her bitiş yeni bir başlangıca gebedir.Ancak diriliş çaba ister..özveri ister,emek ister birliktelik ister..RUH ister..Bu kelimelere yeni anlamlar yüklemeden sarılabilir isek başarı kendiliğinden gelecektir.Ancak Hınıs’ta bu deveye hendek atlatmaktan çok daha zor olacaktır.
Geçenlerde sosyal medya hesabımdan bir paylaşımımın altına atılan bir yorum çok ilgimi çekmişti.”Abi Hınıslılar, Hınıs için çaba sarf edenleri istemez. Hınıs için kim çaba içerisine girmişse mutlaka önü kesilmiştir.”demişti bir kardeşimiz. Sonuna kadar bu yoruma katıldığımı belirtmiştim. “Peki, nereye kadar bu böyle gidecek?” Sorusuna cevap bulamasam da tespit çok ama çok gerçekçi bir tespitti. “Evet, nereye kadar?”” Sanırım ölene kadar..”” Çünkü Hınıs’ta herkes komutan olmak ister .Yönetmek yönetilmekten daha cazip gelir bize.Ancak bizdeki mantık yönetemesem de yönetilmeyeyim mantığıdır.İşte bu mantığın sonucudur ki;her geçen gün daha fazla yalnızlaşıyoruz.Her gecen gün bir canımız daha ilçeyi terk ediyor.Son tahlilde o gittiği yerde biz burada yalnızlaşmaya devam ediyoruz..
Velhasılı..
Küçüldük..Zorun,zorbanın yanında..
Yorulduk..Uğraşmaktan,uğraşılmaktan.
Büyüdük..Emeksiz..
Aç kaldık..Sessiz sedasız..
Öldük…Kimsesiz ve sessiz.
Yalnızlaştık…Koskoca kalabalıklarda..
Yenildik..Puşta..Xayına..
İyilere,Hınıs için ter dökenlere selamlar olsun..
Ne güzel anlatmışsınız eski hınısı ;sokaklarıyla, kokusuyla, deresiyle, gölüyle, insanıyla, hınısı, hınıslıyı, hınıslı olmayı;hınısın ruhunu. Bu yazının anlatımı o kadar güçlü geldiki bana okurken hüznü, özlemi, keşkeleri, anıları sevinci sanki aynı anda yüreğimde hissettim. Sonra umutlansammı yoksa teslimiyetemi bıraksam kendimi karar veremedim.bu kararsızlığmı umuttan yana netleştirecek bir tılsım lazım. O tılsımı bi an evvel bulamazsak hınısın ruhunu tamamen kaybedeceğimiz teslimiyetin kazanacağı bir son bizi bekler maalesef.