Hayatın acımasız izlerini taşıyanlar vardır. Hayat öylesine zalim davranmıştır ki onlara, izlerini silmeleri mümkün olmamıştır.
Sucu neydi diye düşünesi geliyor insanın? Sevdiğini çok sevmesi mi? Dünyanın kahreden çirkefliklerinden bıkması mı? Yokluk mu? Sevgiliye olan vefamı? Neydi onu bu dünyadan küstüren, neydi ağasına, paşasına, kralına rest çektirip onu bu kadar asileştiren. Neydi gururunu ayaklar altına alıp lokantalarda ekmek, kahvehanelerde çay dilenmesine sebep? Gençlik yıllarında sokakta beraber volta attığı, birlikte aynı karavanayı paylaştığı kişilere bile duyarsız kalan, bir kap yemek bir bardak çaydan fazlasını dilencilik diye adlandırıp reddeden, âşıklara ders olacak bir sevgiyle seven, üstünde elbisesi olmayan ama adam gibi adam olduğu anlatılan Şaban
Zaman geçiyor Şaban.Artık ayağının biride işlevini yitirmek üzere. Gerçi sana neyler bir ayağının olmaması. Sen ki eksi kırk derecede dışarıda yatan, sıcak bir çorbayı, damı tüten bir evde rahat bir yatakta yatmayı bilmeyen birisin. Ne olur yılma şaban! Kim bilir belki birileri senin hayata inat duruşundan etkilenip sana özenirde hayata daha sıkı sarılır. Kim bilir belki birileri senin sevgini örnek alırda candan sever. Kim bilir belki birileri gururu,vefayı senden öğrenir. Yılma şaban! Hayat ne kadar acımasız olursa olsun yılma! Yılma ki kendini akıllı zannedenler senden utansın. Yılma ki aşk kelimesi anlamını yitirmesin. Yılma ki sana bakıp senden feyiz alanlar üzülmesin. Yılma ki sana deli diye hitap edip, akıllı geçinenler, sana taktıkları bu lakaptan başka sana nasıl yardım ederler diye düşünmeye başlasın.
Nice uzun yıllara Şaban