Hınıs’ta yaşama tutunmak çok ama çok zor bir iştir. Bir tarafta bu zorluk bir diğer tarafta iliklerimize kadar işlemiş Hınıs sevgisi…Sanırım hayatımızda en zor olan ise bu ikilem arasında sürekli bocalayıp durmaktır. Hınıs öyle bir yerki; gitsen bir dert kalsan ayrı bir dert. Hayat bir şekilde akıp giderken bu ikilem içerisinde kalmak haliyle insanı ruhen ve bedenen yıpratıyor. Bu yıpranmışlık belli bir süre sonra insanda duygusal bir çöküntüyü de beraberinde getiriyor. Şuan bu çöküntüyü yaşıyorum desem yeridir.
Hınıs’ın son on yıllık süreci benim için tam anlamıyla kâbus gibi geçti. Yasam tecrübemize ve kalitesine yön veren, Hınıs’ı bize sevdiren onlarca kişi ebediyete göçtü. Sayacak o kadar kişi var ki, birisinin ismini unuturum diye isimlerini zikretmiyorum. Azrail âlimini de zalimini de gencini de yaşlısını da bir vesile ile bir yerde yakalıyor. Kaçınılmaz son olarak kimi erken kimi geç ama er geç bu dünyadaki son nefesini alıyor insan. Ebediyete göçenlerin yanında ilçeyi terk edenler eklenince çevremize baktığımızda çocukluğumuzu geçirdiğimiz arkadaş çevremizden hemen hemen kimsenin kalmadığını görebiliyoruz. Yaşanan olaylar,kavgalar,gürültüler,çekişmeler bitmek tükenmek bilmeyince yaşam sınırlarımın daraldıkça daraldı.
Son iki yıldır çok mecbur kalmadıkça ilçede çarşı merkezine gitmiyorum. Olaylara çok fazla dâhil olmuyorum. Mümkün mertebe zamanımın çoğunu Hınıs’ın doğal güzelliklerinin içerisinde ve evimin bahçesinde geçiriyorum. Kim bilir belki de yıpranan duygularımı bu şekilde tedavi etmeye çalışıyorum.
Aslında insanları yeni yeni tanıyorum.
Öyle insanlar görüyorum ki yaşam tecrübeme çok şey katıyorlar.
İnsanlara nasıl ihanet edilir?
En güvendiğin kişiler seni sırtından nasıl vurur?
Üç kuruşluk menfaat için nasıl kula kul olunur?
Makam mevki için dost arkadaş nasıl satılır? Sorularının cevaplarını onlardan öğreniyor ve öğrendiklerimi tekrar tekrar hatırlayıp hafızama kaydediyorum. Ama bana bunları öğretenleri hayatımın her anından silip atıyorum. Malum sildiklerim yazdıklarımdan çok olunca da yalnızlaşıyorum. Aslına bakarsanız yalnızlığım çoğu zaman beni mutlu ediyor. Elde avuçta kalan gerçek dost ve samimi hemşehrilerim ile aynı ilçede yaşamama rağmen hasret gideriyorum. Böylelikle sohbetler daha doğal ve konular daha seçici oluyor. Dünya görüşüm nedeniyle bağlarımı kopardığım ve samimi olduklarına inandığım çoğu kişiyle yeniden dostluklar kurmaya çaba sarf ediyorum. Çünkü artık ideolojilerin samimiyetine inanmıyorum. Yeni yeni kaliteli insanları tanıdığımda çok ama çok mutlu oluyorum. Bazen dağda hayvan otlatan birisiyle bazen benden yaşça çok küçük olan birisiyle kurduğum yeni dostlukların altına imza atıyorum. Tüm bunlara rağmen bütün bunların yetmediğini görüyorum. Elliye merdiven dayadığım bugüne kadar Hınıs’tan ayrılmayı aklıma dahi getirmemişken İlk defa ciddi ciddi ilçeden ayrılmayı düşünüyorum. Birçok dost ve arkadaşın güzel telkinleriyle kararımı bir müddet ötelesem de gitmemi gerektiren nedenlerin kalmamı gerektiren nedenlerden fazla olduğunu düşünüyorum.
Yaşam kalitesini arttırmanın yolları Hınıs’ta bu kadar keskin virajlar ile donatılmış iken, insanların insan oldukları için karşısındakini sevmesi bu kadar zorlaşmış iken ve tahammülsüzlük insanların ruhunda yuva yapmış iken Hınıs’ta yaşamak ne kadar mantıklı olabilir ki?
Sessiz kalıp garibanın ezildiğini seyretmek ve güçlünün haklı olduğu gerçekliğine sık sık şahit olmak vicdanı olan bir insanın kabulleneceği bir iş değildir. Hınıs’ı Hınıs yapan değerlerin yok olduğunu görmek her geçen gün canımızı daha fazla acıtıyor. Her kese ve kesime adaletli yaklaşım, toplumun her alanında liyakatli kadrolar oluşturmak, hayata üstünkörü bakmadan gelecek adına uygun planlar yapmak, geçmişten bize emanet edilen değerleri korumak gerekirken bireysel düşünüp tüm bunları elimizin tersiyle itildiğini görmek canımızı acıtıyor.
Velhasıl..Ya canımızın acımasına katlanmayı daha fazla öğreneceğiz..
Yada acılara son vereceğiz…
Kimbilir belki gittiğimiz yerde daha fazla acılara şahit olacağız.
Nasip..