Ulusları, halkları birbirlerine bağlayan unsurlar ortak paydalarıdır. Ortak sevinçleri, hüzünleri ve duygularıdır. Tarih denilen sosyal disiplin ise toplumların hafızalarıdır. Tarih dünü anlamak, dünden yön bulup bugünü yaşamak ve bugünden plan yapıp geleceği yönlendirmek için öğrenilir. Yeryüzünde çok az tarihi olay vardır ki 18 Mart 1915’te ve onun devamı olan 9 ay boyunca Çanakkale gibi göreceli olarak çok küçük bir alanda yaşananlar kadar ulusların kaderine yön versin!
Türkiye’de okullarda öğretilen tarih bilgilerinin % 90 – 95’i maddi anlamda doğru olsa da bu bilgilerin aktarım şekli % 95 oranında yanlıştır. Adeta öğrencileri tarihten soğutmak için özel olarak bu yönteme başvurulmuştur. Tarih öğretmek deyince kuru bilgilerin öğrencilere yutturulması ve bu bilgilerin öğrenciler tarafından ezberlenerek “hıfzedilmesi” anlaşılmaktadır. 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı ve onun devamı olan Çanakkale Kara Savaşları da öğrencilere ve Türk toplumuna ne yazık ki böyle aktarıldı. Bir savaş futbol maçı gibi aktarılmaz, aktarılmamalı!!! Şu ordudan bu kadar kişi gitti, diğerinden bu kadar gitti, sonuçta şu şurayı aldı, bu burayı kaybetti, anlaşma maddeleri şunlardı !!! Tarih bu değildir. Pekiyi gerçekte 18 Mart 1915 ve onun 9 aylık devamı nedir?
Çanakkale Cephesi, dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük savaş ve toplu kıyım olan 1. Dünya Savaşı’nın, büyük devletlerin ekonomik paylaşım savaşının paylaşım alanlarından birini oluşturan Türkiye’nin (Osmanlı İmparatorluğu demiyorum çünkü o zamanki yabancı resmi kayıtlarda da bu ülkenin adı Türkiye’dir) savaştığı 11 cepheden sadece biridir ama en kritik cephedir. Bu cephede savaşan Türk askerleri başkenti, İstanbul’u, “payitahtın kapısını” savunduklarını çok iyi biliyorlardı. Orada savaşan yiğitler biliyorlardı ki o savaşı kaybetmenin telafisi yoktu. O savaş kaybedilseydi Türkiye savaş dışı kalacaktı, 1. Dünya Savaşı bizim açımızdan çok daha kötü sonuçlarla bitecekti. 1912 Balkan Savaşı’nda bazı şehirleri tek kurşun atmadan düşmana teslim eden Türk askerinden Çanakkale’deki düşmanları da aslında direniş anlamında çok bir şey beklemiyorlardı ama yanıldıklarını anladıkları gün 18 Mart günü oldu.
18 Mart 1915’te dünyanın en güçlü donanmasını durdurup geri çekilmeye mecbur eden Türk askeri, onu takip eden zaman zarfında kara savaşlarında çok daha büyük bir iş başarmış ve gelecekteki birkaç nesli feda etmek pahasına dünyanın en güçlü müttefik askeri güçlerini kara da da mağlup ederek geri çekilmeye mecbur bırakmıştır. Çanakkale Savaşları’nda Türk Milleti “beyinden” hasar almıştır. Toplumun okumuş, aydın kesimi büyük oranda Birinci Dünya Savaşı’nda, en çok da Çanakkale Cephesi’nde yitirilmiştir. Bu millet mühendisini, iktisatçısını, tıbbiyelisini, mülkiyelisini, maliyecisini, kaliteli ara elemanını bu savaşta kaybetmiştir. Bu kayıpların alternatif maliyetleri ve negatif dışsallıkları çok ama çok büyüktür. Özelde Çanakkale’nin, genelde Birinci Dünya Savaşı’nın izleri aradan hemen hemen 100 yıl geçse de hala hissedilmektedir. Hiçbir savaşın etkisi bir millet için bu kadar uzun sürmemiştir.
Türkiye 1. Dünya Savaşı’nı kaybetti. Müttefikleri yenildiği için hükmen yenik filan sayılmadı. Bu saçma sapan iddia güya kuru kuru hamaset yapmak için delinin birinin kuyuya attığı, kırk akıllının da çıkartamadığı bir taştır. Ne varki Türkiye’nin kaybettiği savaşta galip geldiği en önemli cephe Çanakkale Cephesidir. Burada alınan galibiyet o kadar önemlidir ki bu galibiyetle Birinci Dünya Savaşı en az iki yıl uzamış, Rusya’da Bolşevik devrimi olmuş, ABD belirleyici bir aktör olarak savaşa girmiş, dünya dengeleri alt üst olmuştur. Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Küme düşen takım öyle bir galibiyet almıştır ki şampiyonu ve çok kritik olan sıralamayı değiştirmiştir.
Son söz o savaşta 200 yıldır aradığı kurtarıcıyı bulan Türk Milleti’nin kurtarıcısına laf diyenlere…Geçenlerde profesör sıfatla bir vatandaş, bir televizyonda aklı sıra Mustafa Kemal Atatürk’ün rolünü küçültmek için “Mustafa Kemal Çanakkale’deki 400 yarbaydan sadece biridir” buyuruyor!!! Doğru, 400 yarbaydan biriydi. Ne varki kendisi Türk ordusundaki yüzlerce albay, onlarca general ve pek çok mareşalin yapamadığını yapan bir yarbaydır!!!İlk kara çıkartmasının olduğu gün olan 25 Nisan 1915 günü Arıburnu’nda görevli olmadığı halde “insiyatif kullanarak” ANZAC Kuvvetlerini durdurmuş, komutayı Alman generallerden almış, Çanakkale’deki 5. Ordu komutanı Liman VonSanders’tenAnafartalar Grup Komutanlığını “söke söke” alarak İtilaf Devletlerinin Çanakkale’yi boşaltmak zorunda kalacakları saldırıya, 100 Binden fazla askeri yöneterek komuta etmiş, tarihe 9 Ağustos 1915 I. Anafartalar, 10 Ağustos 1915 Conk Bayırı ve 21 Ağustos 1921 II. Anafartalar Zaferleri olarak geçen zaferleri kazanmış, savaş sırasında da albaylığa terfi etmiş, değil Türk Ordusu’nda, dünya askerlik tarihinde eşine, benzerine rastlanılmamış bir “yarbaydır”.Bu gerçeği İngiliz Donanması Amirallik Birinci Lordu Winston Churchill bile kabul etmişken, içimizdeki sözüm ona “dinci, takunyalı, ikinci cumhuriyetçi takımının”inkarı, güneşin doğuşunu inkar kadar saçmadır. 4 yıl sonra Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa’nın özgeçmişinde (CV’sinde) şu gerçek altın harflerle yazılıydı: ÇANAKKALE KAHRAMANI. Öyle olmasaydı bir millet onun peşinden bu derece inanarak gitmezdi. ARŞİV YALAN SÖYLEMEZ.
Sonuç olarak bir millet, TÜRK MİLLETİ, hem Balkan Savaşı’nda kırılan gururunu tamir etmiş, hem de Birinci Dünya Savaşı’nın devamı sayılan Kurtuluş Savaşı’nı yapacak manevi gücü ve o savaşı yönetecek lideri Çanakkale’de bulmuştur. Kısaca 18 Mart nedir diye soranlara verilecek cevap basittir: Kurtuluş Savaşı’nın önsözünün yazıldığı gündür. Sağcısıyla, solcusuyla, samimi dindarıyla, milliyetçisiyle, hatta emperyalizme vurulan darbe olma özelliğinden ötürü komünistiyle, liberaliyle, bu milletin evladı olmaktan çekinmeyen Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle hatta ve hatta Ermenisiyle, Rumuyla, Yahudisiyle, bütün unsurlarıyla Türk Milleti’nin millet olma hissini en fazla yaşadığı günlerden biridir. İmanla cesaretin, akıl ile azmin, sabır ile fedakarlığın, ilim ile maneviyatın, milliyetçilikle vatanseverliğin bir araya geldiği ve hepsinin toplamının Türk ordusuna zaferi hediye ettiği kara ve deniz savaşlarının birlikte anıldıkları gündür. Sonucu itibariyle bu milletin ortak sevinci, kayıpları itibariyle ortak hüznüdür. 18 MART, TÜRK MİLLETİNİN MİLLİ KİMLİK KARTININ BASILDIĞI GÜNDÜR.
Bu vesileyle şehitlerimizi rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhlarınız şad olsun. Emin olun hiçbir “babayiğit!!!” bu milletin milli kimliğini ayaklar altına alamayacak!!!. ÇANAKKALE GEÇİLMEDİ, GEÇİLMEYECEK. Mekanınız cennet, yattığınız yer nur olsun.