Bir önceki yazımızdan konuya devam ediyoruz.
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Osmanlı Devleti kaybedip devlet fiilen yıkılmaya başlayınca, devletin asker ve sivil bürokrasisi İtilaf devletlerine şu teklifi “mealen” yaptılar: “Madem sizler, büyük devletler olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu yıktınız ve onun toprakları üzerinde ulus devletler kurdurdunuz, bırakın biz Türkler de, 1. Dünya Savaşı’nda ateşin kesildiği gün olan 30 Ekim 1918 gününde, yani Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı günde Türk ordusu nerede durduysa orayı sınır kabul edip kendi ulus devletimizi kuralım.” İtilaf devletleri bu teklifi reddettiler ve Türkiye’yi işgale başladılar. Bunun üzerine Türkiye’de İtilaf Devletleri’nin şartlarına boyun eğmeyen halk kesimleri ile asker – sivil bürokrasi direniş kararı aldı. Anadolu’da ve Trakya’da yer yer direniş hareketleri başladı. Bu direnişin şiddetli olduğu yerlerden biri de Karadeniz Bölgesiydi. Karadeniz’de yaşayan Pontus Rumları, bağımsız bir Pontus Devleti kurmak için ayaklanınca Karadeniz’deki Türkler de silahlanarak Rumlara saldırmaya ve kendilerine engel olmaya çalışan İngiliz askerleriyle çatışmaya başladılar. Türkiye’nin tek kurtuluş yolunun “Allah’ın rahmetinden sonra İngilizlerin ve diğer işgalcilerin şefaatine sığınmak” olduğunu düşünen İstanbul Hükümeti ve Padişah Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı “Karadeniz’deki Türkleri silahsızlandırıp İngilizlerin Karadeniz’i işgal bahanelerini ortadan kaldırmak için” 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla Samsun’a gönderdi. O zamanki Türk derin devletinin yardımıyla müfettişlik yetkilerini genişletmeyi başaran Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı ve elindeki yetkileri Anadolu’da yeni bir kurtuluş hareketini örgütlemek için kullanmaya başladı. Kronolojik olarak sıralarsak Samsun Raporu, Havza Genelgesi, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongreleri birbirini takip etti. Erzurum Kongresi sırasında “İstanbul’a dön” çağrısını reddeden Mustafa Kemal Paşa artık resmi anlamda bir “asi” konumuna düşmüştü. Ne varki Anadolu’daki ve İstanbul’daki arkadaşlarının yardımıyla direnişi örgütledi. Erzurum Kongresi’nde Doğu İllerini temsilen kurulan Temsil Heyeti Sivas Kongresi sırasında tüm yurdu temsil edecek biçimde yeniden yapılandırıldı. Bu heyet 23 Nisan 1920’de TBMM açılıncaya kadar “fiilen” onun görevlerini yapacak olan kurumdur.
Damat Ferit Paşa’nın tüm engellemelerine rağmen 4 – 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi, Kurtuluş Savaşı’nın örgütlenmesi aşamasında bir dönüm noktasıdır. Yurttaki tüm direniş cemiyetleri tek çatı altında birleştirilerek Anadolu ve Rumeli Müdafa – i Hukuk Cemiyeti kurulmuş, Temsil Heyeti’nin yapısı tüm yurdu temsil edecek şekilde dönüştürülmüş, manda ve himaye kesin olarak reddedilmiş ve Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin düşürülmesi için çalışmalar yapılması kararlaştırılmıştır. Bütün engelleme girişimlerine rağmen Sivas Kongresi’nin toplanmasını engelleyemeyen Damat Ferit Paşa görevinden istifa etmek durumunda kalır ve yerine Anadolu Kurtuluş Hareketi’ne sıcak bakan bir komutan olan Ali Rıza Paşa sadrazam olur. Ali Rıza Paşa, kurduğu hükümette Bahriye Nazırı (Deniz Kuvvetleri’nin bağlı olduğu bakanlığın başındaki kişi) olan Salih Paşa’yı Temsil Heyeti ile ülkenin durumunu “müzakere” edip Anadolu Hareketi’yle diyalog kurması için Amasya’ya gönderir. 20 – 22 Ekim 1919 tarihleri arasında Osmanlı Hükümeti temsilcisi Salih Paşa ile Temsil Heyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa arasında tarihe Amasya Görüşmeleri olarak geçen görüşmeler yapılır. Bu şekilde Osmanlı Hükümeti daha önce “asi, terörist” olarak ilan ettiği Anadolu Hareketi’ni siyasi ve hukuki anlamda kendisine denk bir taraf olarak kabul etmiş olur. Bu durum Osmanlı Devleti’nin devlet olma vasfını yitirdiğini göstermesi bakımından da çarpıcıdır. Ortada artık fiilen değil sadece şeklen bir devlet mevcuttur.
Amasya’daki görüşmelerin ardından İstanbul Hükümeti ile Temsil Heyeti arasında tarihe “Amasya Protokolleri” olarak geçen anlaşma imzalanır. Buna göre 1918 yılının sonunda padişah Vahdettin tarafından süresiz tatil edilen Osmanlı Parlamentosu’nun (meclis – i Mebusan’ın) yeniden açılması kararlaştırılır. Mustafa Kemal Paşa, filen işgal altında bulunan İstanbul’da Meclis – i Mebusan’ın rahat çalışamayacağını ileri sürerek meclisin İstanbul dışında bir yerde açılmasının uygun olacağını belirtir. Buna karşılık Bahriye Nazırı Salih Paşa, padişahın gözü önündeki bir meclisin padişahın emirlerinin aksine kararlar alamayacağını öngördüğü için meclisin İstanbul’da açılması hususunda ısrarcı olur. Sonunda Meclis – i Mebusan’ın İstanbul’da açılmasına karar verilir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis – i Mebusan’ın açılması hususunda ısrarcı olmasının esas nedeni Kurtuluş hareketini millete mâl etmek, kurtuluş hareketine resmiyet kazandırmak ve yapılacak işlerin devlet adabına uygun bir şekilde yapılmasını sağlamaktır. Mustafa Kemal Paşa pekala bu işi çetelerle, komitalarla, yer altı örgütleriyle sürdürebilirdi ama böyle yapmadı. 2200 yıllık Türk devlet geleneğine uygun davranarak Kurtuluş Hareketini meclisle, hükümetle, düzenli orduyla gerçekleştirmek istedi. Bunun için de öncelikle fiilen etkisiz olsa da resmen hala nefes alıp veren Osmanlı Devleti’nin devlet organlarının işe müdahil olmasını istedi. Erzurum Kongresi ile Amasya Protokolleri arasında İstanbul Hükümeti’nin ve dış dünyanın gözünde kendisi ve arkadaşları birer asi konumundayken artık içinde bulundukları kurtuluş eylemi meşru bir hal almış oldu.
Son Osmanlı Meclis – i Mebusan’ının toplanması için yurt genelinde seçimler yapılır. Bu seçimlere İtilaf Devletleri de ses çıkarmazlar. Çünkü onların hesabına göre nasıl olsa padişah yanlıları seçimleri kazanacak ve yeniden açılan Osmanlı Meclisi ile 1. Dünya Savaşı’nı bitirecek nihai anlaşma (Sevr Anlaşması) imzalanabilecekti. Böylece Türk halkının seçtiği milletvekillerinin oluşturduğu parlamentonun onayından geçecek böyle bir anlaşmaya Türk Milleti’nin itirazı olamayacaktı. Ne varki evdeki hesap çarşıya uymaz. Seçim sonucunda hemen her yerde Temsil Heyeti’nin aday gösterdiği kişiler mebus (milletvekili) seçilmeyi başardılar. Son Osmanlı Parlamentosuna Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’dan milletvekili seçilir. Böylece çoğunluk, parti veya grup şeklinde olmasa da vatansever milliyetçilerin eline geçmiş olur. Hem İstanbul Hükümeti, hem de İtilaf devletleri şok içindediler. Bu ortamda Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelir ve Ankara’yı fiilen Milli Mücadele’nin merkezi yapar. Temsil Heyeti’nin desteklediği milletvekillerinden bazılarıyla Osmanlı Meclis – i Mebusan’ı açılmadan önce Ankara’da görüşen Mustafa Kemal Paşa, kendilerinden üç önemli istekte bulunur:
1) Mustafa Kemal Paşa’nın gıyaben meclis başkanı seçtirilmesi,
2) Temsil Heyeti’nin desteklediği milletvekillerinin ortak bir grup oluşturarak mecliste çoğunluğu elde ederek istenilen kararların meclisten geçirilmesi,
3) Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefi olan Misak – ı Milli’nin (Milli Yeminin) mecliste kabul ve ilan edilmesi.
Konuyla ilgili son yazımızla devam edeceğiz. Saygılarımla…