30 Mart 2014 Yerel Yönetim Seçimleri’nin üzerinden 10 günden fazla zaman geçti. Herhangi bir olayı sıcağı sıcağına değerlendirmek yanıltıcı sonuçlar verebilir. O yüzden tıpkı içinde oturduğumuz binayı incelemek için biraz uzağa gidip bakmanın gerektiği gibi, seçim sonuçlarını da üzerinden biraz zaman geçtikten sonra değerlendirmeyi uygun gördük. Seçim sonuçları hakkında maddeler halinde şu tespitlerde bulunmak mümkündür:
1) Seçimin tartışmasız galibi iktidar partisi AKP’dir. Ne varki bu galibiyeti rakiplerini “eze eze yenmek” şeklinde tanımlamak çok yanlış olur. İktidar partisi pek çok yerde yeni belediyeler kazanırken pek çok yerde de kaybetmiştir.
2)Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte üçünün yaşadığı büyükşehirleri ilgilendiren “Büyükşehir Kanunu” ile 2009 seçimlerinden farklı olarak (İstanbul ve Kocaeli hariç çünkü2009’da İstanbul ve Kocaeli ilçelerinde oturan herkes büyükşehir için oy kullanabilmişti) bütün büyükşehirlerin ilçelerinde oturanlar da büyükşehir belediyesi için oy kullanabilmiş, bu yeni yöntem iki partiye; iktidar partisi AKP’ye ve BDP’ye yaramıştır. Bu bağlamda 2014 Yerel Seçim Sonuçlarının büyükşehirler ile ilgili kısmını 2009 Yerel Seçimleri ile kıyaslamak doğru olmaz. Böyle bir kıyaslama biri çıplak ayakla, diğeri topuklu ayakkabıyla boy ölçümü yapan iki kişinin boy kıyaslaması yapmasına benzer. AKP bu faydayı düşünerek bu yasayı çıkartmış, sözde açılım sürecinde BDP’ye Mardin’i bu şekilde feda ederek amacına ulaşmıştır.
3) Alınan belediyelerin sayısı tek başına partilerin başarılarını ifade etmez. Belediye seçimlerinde en az parti kadar, hatta bazen partiden de fazla adayın rolü çok önemlidir. Ayrıca kendi desteklediği partinin seçimleri kazanamayacağına inanan pek çok seçmen, en fazla istemediği adayın seçilmemesi için bir başka partiyi tercih etmiş olabilir. Özellikle Orta Anadolu’daki AKP Belediye Başkanlarının seçiminde bu husus göz önüne alınmalıdır.
4)İller bazında partilerin elde ettikleri belediyeleri gösteren haritalar ile ilçe bazında belediyelerin partilere göre dağılımını gösteren haritaları karşılaştırdığımızda bazı televizyonların ısrarla iddia ettikleri gibi “kıyı – kumsal” ayrımının ortaya çıkmadığı görülür. Kaldı ki “kıyı” diye tabir edilen kesimlerin Türkiye’nin en nitelikli, en donanımlı, gelir seviyesi en iyi, sayısal olarak da en kalabalık kesimleri oluşturdukları unutulmamalıdır.
5) İl il, ilçe ilçe belediye seçimleri değerlendirildiğinde pek çok il ve ilçenin “kıl payı” farklarla bir partiden diğer partiye geçtiği gözlemlenmektedir. Yalova’da 6, Ağrı’da 10, Kastamonu’da yaklaşık 50, Iğdır’da birkaç yüz oy farkla belediyelerin elde edildiği, hatta Kars’ın Susuz İlçesinde eşit oy alan adaylar arasında kura ile belediye başkanlarının seçildiği düşünülürse asla ve asla ezici bir zaferden bahsedilemez. Kaldı ki bu yazının yazıldığı gün itibariyle bazı seçim sonuçlarına İl İlçe Seçim Kurulları’nda ve Yüksek Seçim Kurulu’nda itirazlar devam etmektedir.
6)Bir yerel seçimde partilerin başarıları “İl Genel Meclisi” oylarıyla ölçülür. Belediye başkanlıkları için oy kullanan vatandaşlar için partiden ziyade aday ön plandadır. Ne varki İl Genel Meclisi seçimlerinde oy kullanan vatandaşlar adaylara dikkat etmezler, partiye oy verirler. O yüzden yerel seçim sonuçlarını genel seçimlerle kıyaslamak için partilerin İl Genel Meclisi seçimlerinde aldıkları oylar esas alınır. Yeni çıkan Büyükşehir Kanunu’nda büyükşehir olan 30 ilimizde İl Genel Meclisleri kaldırılmıştır. Dolayısıyla geriye kalan 51 ilin İl Genel Meclisleri oylarıyla 30 Büyükşehir olan ilimizin “belediye meclislerinde aldıkları oyların ortalaması” genel seçimler için partilerin oyu olarak algılanabilir. Bu yöntem en az hatalı yöntemdir. Çünkü belediye meclislerinde de her ne kadar il genel meclisleri kadar olmasa da adaydan ziyade parti önemlidir. Buna göre iktidar partisi AKP’nin oyu % 43.5, CHP’nin oyu % 26, MHP’nin oyu % 17, BDP’nin oyu % 6,5’tur.
7)İktidar partisi sözcüleri her ne kadar 2009 Yerel Seçimleri’yle 2014 Yerel Seçimleri’ni kıyaslayarak “mutlak zaferlerini” ilan etseler de 2011 Milletvekili Genel Seçimleriyle kıyaslandığında iktidar partisi % 6.5 oy kaybetmiştir. Ana muhalefet partisi CHP yerinde sayarken seçimin “gizli başarılı partisi” MHP’dir. 1999 Genel Seçimlerinde aldığı % 18’lik oya çok yaklaşan ve kendi rekorunu egale etmeye çok yaklaşan MHP’nin 2015 seçimleri için bu bağlamda umutlu olma hakkı vardır. BDP ise kendi kemik seçmenini koruyarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun pek çok yerinde hakim yerel güç olduğunu kanıtlamıştır. BDP’nin bu başarısını stepne partisi olan HDP için iddia etmek doğru olmaz.
8) Bu saatten sonra başbakan “% 50 benim, diğer % 50 sizi; halkın yarısını zor tutuyorum” diyemez. Bu seçim başbakanı da, AKP’yi de, 17 Aralık soruşturması kapsamında zan altında tutulan diğer insanları da aklamaya yetmez. Halkın % 56,5’i o veya bu şekilde AKP’yi ve başbakanı desteklememektedir. Kaldı ki halkın isterse % 100’ü iktidar partisini desteklesin, hukuki bir konuda mahkemelerin vereceği bir karar için alınan oy ölçü olamaz. Aklanma yeri sandık değil mahkemelerdir. Halkın önemli bir bölümü bu seçimde “kral çıplak” diyememiş,“yerlerse yesinler, çalarlarsa çalsınlar ama benden olduktan sonra fark etmez, biz onun saçının kılıyız” mantığıyla davranmıştır. “Önce benim cebime giren para” mantığıyla davranmıştır.
9)17 Aralık sürecinin iktidar partisine bu seçimde oy kaybettirmediği iddiası son derece yanlıştır. O kadar algı operasyonuna, “Alo Fatih”lerle basının baskı altında tutulmasına, en son twitter ve youtube yasaklarıyla ulusal basın ve yayın organlarında gerektiği gibi tartışılamamasına, paralel devlet sözleriyle hedef ve gündem saptırmasına rağmen vicdan sahibi Türk Milleti’nin bir bölümü bu konuda iktidar partisine “şimdilik” sarı kart göstermiştir. Eğer seçimlere biraz daha zaman olsaydı bu renk kırmızıya dönebilirdi. İktidar partisi anketlerinde 17 Aralık’tan önce % 52’lerden, % 54’lerden söz eden iktidar partisi sözcülerinin 2014 Yerel Seçimleri’ndeki oy kayıplarını kamufle etmeye çalışmaları beyhude bir çabadır.
10)İktidar partisi AKP, yerel seçimlerde yanlış aday tercihleriyle Doğu ve Güneydoğuda pek çok ilçeyi ve bazı illeri BDP’ye teslim etmiştir. Erzurum’un dört güney ilçesinin yerelde BDP’li başkanlarca alınması bunun kanıtıdır.
11) Muhalefetin, özellikle de CHP ve MHP’nin yerel bazda ulusalcılık ve milliyetçilik paydasıyla davranarak AKP’ye kaptırmayabileceği pek çok ili ve ilçeyi, her ne kadar tabanda bir ölçüye kadar taraftar bulsa da, menfi propagandalar yüzünden yeterince gerçekleştirememiş olmaları da AKP’nin belediye sayısının artmasına neden olmuştur.
12)Türk halkı % 90 civarındaki yüksek katılım oranıyla bu seçimlerde bir kez daha demokrasiye bağlılığını tüm dünyaya göstermiş, sorunların nihai çözüm yerinin sandık olduğunu iddia etmiştir. İktidar partisinin oylarının 2011 Genel Seçimlerine kıyasla 2014 Yerel Seçimleri’nde daha düşük çıkmasında 2011 Seçimlerine göre çok daha fazla olan bu yüksek katılım oranının rolü yadsınamaz. Diğer partilere göre daha disiplinli olan iktidar partisi seçmeni daha önceki seçimlerde de, bu seçimlerde de katılımını göstermiş, muhalefet seçmeni ise buyerel seçimde katılım konusunda eskiye göre daha hassas davranmıştır. ABD’de başkanın % 60’lık katılımın olduğu seçimlerde seçildiği, Avrupa ülkelerinde seçimlere katılım oranlarının % 40’larda kaldığı düşünüldüğünde Türk Milleti’nin bu konuda da dünyaya çok olumlu bir örnek teşkil ettiğini gururla söyleyebiliriz.
Son söz: Türkiye önümüzdeki Ağustos ayında 12. Cumhurbaşkanını seçecek. Başbakanın muhtemel bir cumhurbaşkanlığı seçiminde bu seçim sonuçlarıyla birinci turda seçilmesi söz konusu değildir. İkinci turda seçilebilmesi için de muhalefet partilerinden birinin seçmenine “selam” göndermesi gerekir. Bu “selamı alma” konusunda ilk aday BDP’dir. Bunun içinde AKP’nin sözde açılım sürecini hızlandırması BDP’nin ve onun arkasındaki esas güç olan PKK’nın taleplerine yeşil ışık yakması gerekir. Bu da özellikle Orta Anadolu’da yoğunlaşan AKP seçmeninin milliyetçi – muhafazakar duygularını incitebilir. Türkiye’de daha gergin bir toplumsal hava meydana gelebilir. Dolayısıyla başbakanın bu konuda da işi kolay görünmüyor.
“Büyük Türk Büyüğü”Süleyman Demirel’in dediği gibi “siyasette bir hafta çok uzun bir süredir”. Bundan 9 ay önce Gezi Olaylarının, 4 ay önce 17 Aralık sürecinin olacağını kimse bilmiyordu. Her ne olursa olsun çözüm yeri sandıktır. Demokratik kanallar ve hukuk yoluyla hak arama yollarının açık olması Türk Milleti’nin siyasi teminatıdır. Bu kanalların kapatılması gerginliği arttırıp siyasi patlamalara yol açmaktan başka bir işe yaramaz. İktidar partisi bu seçimi kazanmış ama halk tarafından da kendisine sarı kart gösterilmiştir. İktidarın da, muhalefetin de halkın mesajlarını doğru algılaması en büyük temennimizdir. 2014 Yerel Seçim Sonuçları memlekete hayırlı olsun.