7 Eylül 2013 Cumartesi gecesi Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te 2020 yılında yapılacak yaz olimpiyat oyunlarının ev sahibini belirleyecek oylama yapıldı ve finale kalan İstanbul, finalde Japonya'nın başkenti Tokyo'ya 60 - 36 yenilerek ev sahipliğini Tokyo'ya kaptırdı. Bu duruma milletçe çok üzüldük. Her ne kadar Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, twitter hesabından çektiği mesajda "kına stokları tükendi" diyerek bazı çevrelere kendince mesaj vermek istese de Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin uluslararası arenadaki başarılarıyla sevinen, başarısızlıklarıyla üzülen vicdan sahibi her Türk için bu sonuç acı bir sonuçtu. Ne varki başta hükümet çevreleri ve onu destekleyenler olmak üzere bazı kesimlerin aksine "beklenmeyen bir sonuç değildi".
Tarihteki ilk olimpiyatlar Antik Yunan döneminde, Yunan şehir (site) devletleri arasında M.Ö.776'da Yunaistan'ın Olimpia kentinde düzenlenmeye başlamıştır. "Hilesiz, temiz, hiçbir şekilde ayrımcılık gütmeyen ve amacın meşru ortamda rekabet olduğu olimpiyat oyunları" sayesinde Yunan şehir devletleri arasında milli bilinç oluşmuştur. Savaşın bir yaşam biçimi olduğu antik Yunan çağında Yunanlılar için spor bir tür "kansız savaş", olimpiyatlar da çeşitli spor dallarında insanların kansız savaştığı, kuralları olan müsabakalar demetiydi. Kazanmanın ikinci planda olduğu olimpiyatlarda "rekabet, mücadele, azim, centilmenlik, ayrım yapmama" bu kansız savaşın temel ilkeleriydi. İlk olimpiyatlardan yüzlerce yıl sonra yine eski olimpiyatlardan esinlenilerek ilki 1896 yılında Yunanistan'ın başkenti Atina'da düzenlenen modern yaz olimpiyatlarının ilk organizatörü Baron Pierre de Coubertin'in olimpiyatlarla ilgili şu sözleri meşhurdur: "Önemli olan kazanmak değil katılmaktır. Elinden gelenin en iyisini yapmaktır". Bu cümleler olimpiyat ruhunun yani "olimpizm"in özetidir. Her dört yılda bir dünyanın değişik şehirlerinde düzenlenen, düzenleyen ülkeye ve şehre para dışında itibar ve kendini tanıtma imkanı veren olimpiyatları almanın ilk ve vazgeçilmez şartı bu olimpizm felsefesini benimsemek, onları bütün bir halk olarak samimiyetle istemektir. Dil, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin, rekabet edilen spor dallarının şartlarını yerine getiren herkesin yarışmasını bir hak olarak görmek ve spor dallarının her türüne millet olarak ilgi duymak, sportmenliği ve centilmenliği benimsemek olimpiyat ruhuna sahip olmanın temel göstergeleridir.
Bu noktada şu soruyu milletçe kendimize sormak durumundadır: Bizler, Türk milleti olarak samimiyetle bu olimpiyatları istedik mi? Bu sorunun cevabı ne yazıkki evet değil, koskocaman bir "hayır"dır. Neden mi?
1) 2020'nin ev sahibinin seçileceği gün aday şehirler Madrid, Tokyo ve İstanbul'un belli başlı meydanlarından televizyonlarda canlı yayın yapılıyordu. Madrid ve Tokyo meydanları sayıları onbirlere ifade edilecek insan yığınlarına doluyken, İstanbul'da Sultanahmet ve daracık Ortaköy meydanına zoraki toplandığı belli birkaç bin kişinin gelmesi sizce ne ifade ediyor??!!
2) Şimdiye kadarki son olimpiyatlar olan 2012 Londra Olimpiyatları'nda atletizmde 1500 metrede altın madalya kazanan Aslı Çakır Alptekin ile gümüş madalya kazanan Gamze Bulut'un bu yarışta yarışmasını "ayıplayan", yaptıkları spor nedeniyle kısa şort ve göbeği açık forma giydikleri gerekçesiyle onları "kınayan", "olimpiyat şampiyonu olacaklarına Allah'a kul olmada şampiyon olsalardı milletimize daha çok yakışırlardı" diye Facebook'tan mesaj çeken https://www.facebook.com/photo.php?fbid=483288855101601&set=a.174384889325334.34793.174377972659359&type=1&theateradı, adı Yeni Akit olan ve fabrika ayarları 1400 yıl öncesinin dünyasında olduğu gibi kalmış bir gazetenin, madalya kazanmış atlet kızlarımızın kollarını ve vücutlarının baş hariç kalanını "mozaikleyerek" kapatıp fotoğraflarını yayınladığı, sansürcü, fosilleşmiş ve örümcek ağı bağlamış beyinlerin hiç de az olmadığı bir ülkenin halkı gerçekten olimpiyat ruhuna sahip midir??!! http://www.odatv.com/n.php?n=habervaktim-sampiyon-atletleri-mozaikledi-1108121200
3) Kız çocuklarını lisede erkeklerle beraber beden eğitimi dersine çıkmamaları için doktor raporu almaya çalışan, okul idarelerine baskı yapan ailelerin çok olduğu bir toplumda olimpiyat ruhu var mıdır??!!
4) Sporu sadece 22 kişinin bir topun peşinde koşturduğu futboldan, az biraz da atadan gördüğü spor olan "yağlı güreşten" ibaret sayan, onlarda bile şike ve doping skandallarına dünyanın gündemine oturan bir ülkenin halkı gerçekten olimpiyat ruhuna sahip midir??!!
5) Sporun anası sayılan atletizme burun kıvıran, Avrupa Yüzme Şampiyonası'nın yapıldığı İstanbul Ataköy'deki olimpik Yüzme havuzunun seyirci koltuklarını boş bırakan, cinsiyet ayrımcılığının ve insana cinsel meta gözüyle bakmamanın kural olduğu olimpizme aykırı olarak belediyelerin "haremlik- selamlık" havuz açma yarışında olduğu, tenisi sadece Hülya Avşar'ın hobisi !!! sanan bir toplumun olimpiyat ruhundan bahsedebilir miyiz??!!
6) "Engellileri adam yerine koyduk" diyerek bilnçaltını bilinçüstüne çıkaran bir zihniyetin olimpizm anlayışı kabul edilebilir bir anlayış mıdır??!! http://haber.mynet.com/guncel/ak-partili-milletvekilinden-olay-sozler-801790-1
7) Özgürlüğün ve özgür yaşam anlayışının hakim olmaı gereken olimpizme içki ve sigara yasakları koyarak, olimpik gelirin olmazsa olmazı olan sponsorluk hakkını içki ve sigara firmalarının elinden alarak olimpiyat gelirlerini arttırabilmek, televizyonlarda 20.Yüzyıl'ın ilk yarısında kalmış olması gereken, 1970'lerin TRT'sinde bile olmayan sigara ve içki mozaikleme gibi "komik" görüntülerin olduğu bir ülkede özgürlükten, açıklıktan ve olimpik rekabet ruhundan bahsedebilmek mümkün müdür??!!
8) Olimpiyat oyunlarının kapanış şarkılarının tercüme sırasında sansüre uğradığı http://www.milliyet.tv/Default.aspx?aType=MilliyetTvDetail&VideoCode=RKU9k8xjeTl5, heykellerin cinsel organlarının "tıraşlandığı" http://www.internethaber.com/trt-heykelin-cinsel-organina-takti-505382h.htm bir ülkede uluslararası olimpiyat ruhunun varlığından bahsdebilir miyiz??!!
Bütün bu soruların hepsinin yanıtı ne yazılı koskocaman bir "hayır"dır. Bizde olmayan olimpiyat ruhu Japonya'da olduğu için adamlar 1964'ten sonra ikinci defa olimpiyatları düzenleme hakkı elde ettiler. İstanbul Madrid'i bile uzatmada kıl payıyla geçerek finale kalabildi. Kendimizi hiç kandırmayalım. Dünyanın en itibarlı spor organizasyonlarından Formüla - 1'in organizatörlerinin İstanbul'da Formüla - 1 araba yarışlarını yapmaktan "seyirci azlığı" yüzünden vazgeçtiği, bu yıl yapılan U -21 Dünya Futbol Kupası maçlarında bile tribünlerin boş kaldığı Türkiye'nin halkı olimpiyat istemedi. Sadece iki kıta üzerine kurulu, binlerce yıllık tarihi olan bir kent olmak olimpiyatları almaya yetmiyor.
Yalnız hakkını yemeyelim; Başbakan RTE ve AKAPE hükümeti bu 2020 olimpiyatlarını çok ama çok istedi. Daha önceki hükümetlerin yapamadığını yapabilmek için istedi. Olimpiyat ruhuna sahip olduğu için değil. 2020'de inat ederek Türkiye için çok önemli bir başka fırsatı kaçırmış oldu. 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı UEFA Başkanı Michael Platini Türkiye'ye vermek istiyordu. Buna hazırdı. Türkiye'nin de aday olduğu 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın ev sahipliği Platini'nin ağırlığını koymasıyla Fransa'ya verildikten sonra Türkiye'nin 2020 organizasyonunu yapma şansı %100'dü. Üstelik ilk defa 24 Avrupa ülkesinin milli takımı bu turnuvaya katılacaktı. Bir tür "mini dünya kupası"na ev sahipliği yapabilecektik. Ne varki hükümet %100 olan ve Türk Halkının diğer olimpiyat oyunlarından daha fazla ilgi göstereceği kesin olan böyle bir futbol organizasyonunu almak yerine, alma ihtimalimizin çok daha düşük olduğu olimpiyat adaylığı konusunda ısrar etti. Böylece "Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olduk"!!! Hem milli takımın 2020'ye ev sahibi olarak doğrudan katılma şansı elimizden kaçtı, hem de çok daha ilerde belki alabileceğimiz olimpiyatlar için çok iyi bir referans olarak gösterebileceğimiz bir organizasyondan mahrum kaldık. Türkiye alamayınca UEFA, 24 takımın katılacağı Avrupa Futbol Şampiyonası'nı çeşitli Avrupa Ülkeleri arasında dağıtma kararı aldı. Şimdi TFF, hiç olmazsa yarı final ve final maçlarının Türkiye'de oynanması için çabalıyor. Tamamı garantiyken almadık, şimdi üç maç için uğraşıyoruz!!!! Şimdi Sayın Suat Kılıç'a sormak gerek: Stokları tükenen kınaları gerçekte kimler, nerelerine yakmalılar??!!
Hiç kimse bu başarısızlığı, hesapsızlığı ve gerçekleri gözlerimizi kapama durumunu ört bas etmeye çalışıp faturayı gezi olaylarına çıkarmaya kalkmasın!!! Krizdeki İspanya, Türkiye'yle aynı oyu alıyorsa orada durup düşünmek lazım. Komşularıyla sıfır sorun hedefleyip sorunu olmayan komşusu kalmayan Türkiye'nin "muhteşem" dış politikası bu başarısızlıkta olimpiyat ruhunun olmaması kadar etkilidir. Kimse komşusuyla savaşın eşiğine gelmiş bir ülkeye sporcusunu, seyircisini göndermek istemez. Olimpiyat ruhu okulda, ailede, toplumun değişik katmanlarında zaman içinde kazanılır, benimsenir. "Ey Olimpiyat Ruhu! Geldiysen üç kere masaya vur!" diyerek, ruh çağırır gibi olimpiyat ruhu çağrılmaz!!! O ruh içten gelir. Aydınlık beyinlere, temiz vicdanlara, sporu spor gibi görenlere, cinsiyet ayrımı yapmayanlara, spora dini, ırkı karıştırmayanlara gelir. Yoksa Londra üç kere, Tokyo iki kere alır biz Andorra'yı 5 - 0 yenmekle, başpehlivanı dopingli çıkan Kırkpınar Yağlı Güreşleriyle övünmeye devam ederiz!!!
SERVAN ÖNCEL