Şu günlerde Türkiye’nin bölünmesi önünde kalkan olmaya çalışan çevrelere karşı yöneltilen en önemli eleştiri şudur: “Türkiye’yi kimse bölmeye çalışmıyor, herkes Türkiye’nin demokratik, insan haklarına saygılı, kimliklere ve farklılıklara saygılı bir yapıya ulaşmasını ve akan kanın durmasını istiyor, bölünme ulusalcıların ve milliyetçilerin paranoyasıdır”.
Türkçe zengin bir dildir. Bir kelimenin çok sayıda farklı anlamı olabileceği gibi ana anlamla bağlantılı yan anlamları da vardır. Örneğin “çıkmak” fiilinin Türkçe’de 36 farklı anlamı olduğu gibi, “Türk” kelimesinin en az beş farklı anlamı olduğu gibi, “bölücülük” kelimesinin de tek bir anlamı yoktur. Ne varki günümüzde sıradan Türk vatandaşı bölücülük denildiğinde bu sözcüğün ilk ve esas anlamını anlıyor, diğer anlamlarına dikkat etmiyor. İlk ve esas anlam olarak bölücülük “bir ülkenin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını o ülkenin egemenliğinden kopartarak kopartılan kısım üzerinde başka bir milli kimlik, bayrakla temsil edilen bir devletin egemenliğini tesis etmektir”. Bu doğru bir tanımdır. Bu bağlamda Türkiye’nin topraklarının belli bir bölümünü Türkiye’den kopartıp kopartılan bölümün üzerinde bağımsız bir Kürt devleti kurma fikrini savunan, bu amaç uğruna silahlı propaganda hareketinde bulunan herkes bölücüdür ve Türk devletinin, Türk milletinin düşmanıdır. Buraya kadar anlaştık. Anlaşmazlık buradan sonra çıkıyor. Çünkü bu tanım doğru olmakla birlikte eksiktir. Nedenlerini tek tek sıralayalım:
1) Bugün kimse açık açık Türkiye’nin topraklarını parçalayıp parçalanan topraklar üzerinde bağımsız bir devlet kurmak ve Türkiye’nin bugünkü sınırları içinde ayı sınırlar çizme fikrini yüksek sesle söyleyemiyorlarsa bunun nedeni bölücülerin bu fikirlerin vazgeçmeleri değildir. 1984 yılındaki kuruluş bildirgesinde PKK, açık açık Türkiye’nin doğu ve güneydoğu topraklarını da içine alan dört parçalı Bağımsız Kürdistan kurma amacını dil getiriyordu. Bugün bunu yüksek sesle dile getiremiyorsa bunun en büyük sebebi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve Türk Güvenlik Güçlerinin PKK’yı böyle davranmak zorunda bırakmış olmasıdır. 1994 itibariyle PKK, TSK’yı yenemeyeceğini ve nihai amacını ( en azından kısa vadede) gerçekleştiremeyeceğini anladı. PKK’nın, onun mensuplarının, siyasi uzantısı olan BDP’lilerin ve Kürt siyasi hareketinin bütün mensuplarının “gönüllerindeki” nihai hedef “Kürt Ulus Devleti”ni kurabilmektir. Bu bağlamda “PKK’lıyım, BDP’liyim, Siyasal Kürtçüyüm ama bölücü değilim” diyen herkes takiyye yapmaktadır, doğruyu söylememektedir. Dolayısıyla her PKK’lı, her BDP’li, her siyasal Kürt hareketi destekçisi halihazırda bölücüdür.
2) Bugün ve kısa vadede bölücü olmayan ama bugünden uzun vadede bölünmeni altyapısını hazırlayan kişi ve kurumlar da bölücüdür. Bu bağlamda Türkiye’nin üniter yapısını federatif yapıyla değiştirmek isteyen, Türkiye’yi çok sayıda özerk ya da yarı özerk bölgeye ayırmak isteyen, Türkiye’nin coğrafi ya da etnik anlamda tek tipliğini sulandırmak isteyen, bu şekilde ileride Türkiye’den istediği anda kopabilecek bir yapının bugünden hazırlığını yapmaya çalışanlar da bölücüdür. Etnik ayrımcılığa dayanan federatif yapı temelli Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi ülkelerin sonu hep parçalanmak olmuştur. Bugün “etnik ayrımcılık sorunlarını çözdüler” diyerek bazılarının halkı kandırdıkları İspanya, İngiltere gibi ülkeler etnik ayrımcılık sorunlarını hala çözemediler. Bask modeli İspanya’nın bütünlüğünü sağlamak için çare olmadı. 1978 İspanyol Anayasası ile 17 özerk bölgeye ayrıldı. Kağıt üzerinde İspanya üniter bir devlet olma özelliğini korudu ama bugün sadece Bask bölgesinde değil başkenti Barcelona olan Katalanya bölgesi de İspanya’dan ayrılık talep ediyor. Getirilen özerk yapı ayrımcılığı söndürmedi tam tersine alevlendirdi. Bask sorunu için özerklik modelini savunan solcu filozof Fernando Savater’in “özerklikle milliyetçilik yumuşamadı, bilendi” tespiti ve kendisinin bir zamanlar savunduğu bu fikirden vazgeçmesi çok düşündürücüdür. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=397370&kn=47&ka=4&kb=5&kc=47)
İspanyol aydınlar ve yazarlar bugün İspanya’nın bütünlüğü için federasyon talep ediyorlar!!!
((http://www.cnnturk.com/2012/dunya/11/04/ispanyol.aydinlar.federal.ispanya.istedi/683152.0/)
3) Bir devlet ister imparatorluk olsun, isterse ulus devlet olsun, isterse başka bir tür yönetim tarzıyla idare edilsin; o devletin sahip olduğu bir bütünleştirici ve bağlayıcı kimlik vardır. Hatta çoğu kez devletin adı, ülkeye hakim olan o kimlikten gelmektedir (Fransa, İtalya, Almanya, Rusya, İngiltere, Türkiye vs. pek çok devlet için durum böyledir). Devletler kendilerini o kimlikle tanımlarlar. Devletlerin sahip oldukları bu kimlik genelde kendisine vatandaşlık ya da tebaa bağıyla bağlı insanlar içinde nicelik (sayı) ve nitelik (kalite) olarak en büyük grubun sahip olduğu kültürel kimlikle eş değerdir. Çok sayıda etnik kökenden insanın yaşadığı ABD’de hakim (egemen) kültür WASP (White – Anglo – Sakson – Protestant yani Beyaz – İngilizce konuşan – Protestan mezhebine bağlı) kültürüdür. İnsanlar özde farklı bile olsalar bu kültür etrafında birleşmişlerdir. ABD’ye başkan olan Barrack Hüseyin Obama bu kültüre entegre olduğu için, WASP Amerikalı kimliğini kabul ettiği için ABD’ye başkan olmuştur. Kendisi özde Kenya’lı, Afrikalı olabilir ama Kenya’lı kimliğiyle değil İngilizce konuşan Amerikan kimliğiyle başkan olmuştur. Türkiye’de zat – ı muhteremin Kenya’lı kimliğiyle başkan olduğunu sanan cahiller var olduğu için bu hususu belirtmek gerekiyor. Aynı şekilde Macar asıllı bir Yahudi olan Nicolas Sarkozy’nin “Fransız” kimliğini benimseyerek, Gürcü asıllı Joseph Stalin’in Rus kimliğini benimseyerek devlet başkanı olmaları gibi…Alman milli takımındaki Alman asıllı olmayan Polonyalı, Türk ve Afrikalı oyuncuların Alman Milli Futbolcusu olarak oynamaları gibi…Bulgaristan’aki Türk asıllı Bulgar vatandaşların Bulgar kimliğiyle milletvekili olmaları gibi… “Kürtler Türkiye’de bakan olabiliyor, milletvekili olabiliyor, cumhurbaşkanı olabiliyor ama bir tek Kürt olamıyorlar” demek saçmalığın daniskasıdır çünkü dünyanın her yerinde insanlar siyasal ve sosyal bir makama geldiklerinde ülkenin resmi kimliğiyle o makama geliyorlar. Almanya’da Cem Özdemir Türk asıllı bir Alma Milletvekilidir. Mesut Özil Alman Milli Takımının Türk asıllı Alman futbolcusudur. John F. Kenedy İrlanda asıllı Amerikan başkanıdır.
Dolayısıyla her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de bu hakim kültürel kimliğe denk ikinci bir kimlik yaratmaya çalışanlar da bölücüdür. Bu bağlamda “devletin anayasasından, kanunlarından, kurumlarında Türk kimliğini çıkartalım ya da Türk kimliğinin yanına ikinci, üçüncü başka kimlikleri de ekleyelim, T.C. ibarelerini devlet kurumlarının tabelalarından kaldıralım, vatandaşlık tanımından Türklüğü silelim” diyenler de bilerek ya da bilmeyerek bölücülük yapmaktadırlar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bile mevcut anayasaya (1876 Kanun – i Esasisi’ne) göre devletin resmi dili Türkçe’ydi. Bugün Rum asıllı, Ermeni asıllı, Yahudi asıllı, Çerkez asıllı, Arnavut asıllı, Kürt asıllı, Arap asıllı, Boşnak asıllı 8 okul arkadaşının beraber buluşup İstanbul’da bir pataneye gittiklerini ve beraber çay içip sohbet ettiklerini düşünelim. Aralarında nece konuşurlar? TÜRKÇE KONUŞURLAR. HEPSİ TÜRK VATANDAŞIDIR. TÜRK KÜLTÜRÜNÜ PAYLAŞMAKTADIRLAR. TÜRK FUTBOL TAKIMLARINI TUTARLAR. İŞTE BU YÜZDEN TÜRK KİMLİĞİ BU ÜLKEYE ADINI VEREN HAKİM KİMLİKTİR. Fransa’da bu kimlik Fransız kimliğidir. Yarın öbürgün Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim bağımsız Kürt devletini ilan ederse oradaki hakim kimlik de Kürt kimliği olacaktır. Bir ülkede, bu arada Türkiye’de hakim kimliğin ne olacağına sen, ben karar veremeyiz. Tarihin akışı buna karar verir. Hakim kimliği silmek ya da ona ortak bir kimlik oluşturmaya çalışmak da bölücülüktür. Yani bir bakıma “Yaşasın Halkların Kardeşliği!” sloganı da bölücü bir slogandır. Oradaki kardeşlik nasıl bir kardeşliktir? Devlete ortak olmak isteyen bir kardeşli mi? Yoksa milletin tekliği içinde, milletin parçası olan halk unsurlarının bir arada yaşamasa mı? Sorunun cevabı birinciyse bu slogan bal gibi bölücülüktür.
4) Bu ülkede yaşayan farklı etnik keken, dini inanç, mezhepsel görüş farkından gelen insanların bireysel ve kültürel ihtiyaçlarını ülke bütünlüğüne zarar vermeden karşılamak ve onların alt kimlik özelliklerine saygı beklemek elbetteki bölücülük değildir. Ne varki bu talepleri grup kimliği ve siyasi taleplerle donatarak devletten ayrıcalık talep etmek de bölücülüktür. Açılım ya da çözüm süreci denerek ülkenin bu talepler doğrultusunda bireyler ve bölgeler arasında bölünmesine zemin oluşturabilecek her talep bölücü taleptir.
5) Bir ülkenin bölünmesi için illa kağıt üzerinde resmen bölünmesi gerekmez. Bugün Irak, Birleşmiş Milletlere bağlı bir ülkedir ve kağıt üzerinde Irak’ın tamamında Irak devletinin kontrolü vardır. Fiiliyatta ise Kuzey Irak’ta resmen olmasa bile fiilen bağımsız bir devlet yapılanması vardır ve bugün Irak fiilen bölünmüştür. Mısır kağıt üzerinde 1923 Lozan Anlaşması’na kadar türk toprağıydı ama 1881 yılındna itibaren fiilen İngiltere’nin işgaline girmişti. Kıbrıs adası üzerindeki Türk varlığı 1878’de adanın İngilizler tarafından işgaliyle, resmen 1914’e kadar sürse de, fiilen sona ermişti. Bir şeyin kağıt üzerinde tek parça kalması,o şeyin bölünmediği anlamına gelmez. Gidemediğin, hakimiyetini sürdüremediğin, sözünü geçiremediğin yer senin değildir. Kağıt üzerinde birliği savunup fiilen ayrışmayı savunanlar da bölücüdür.
6) Hiçbir devlet kendi bütünlüğünü, özellikle toprak bütünlüğünü ve milli bütünlüğünü tartışma konusu yapmaz. Bütünlüğünün bozulmasına izin vermez. Adamın biri evinize gelse ve 3 oda bir salondan oluşan evinizin bir odasında “burada benim tarihi haklarım var, deden dedemi kandırdı buraya yerleşti, şimdi bana bu evin bir odasında oturma izni ver ya da bu evi benimle paylaş” dese ne yaparsınız? Gel anlaşalım mı dersiniz, yoksa, kibarca söyleyeyim, bunu diyeni kovar mısınız? Sorunun cevabı Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumu ve yapılması gerekeni çok iyi açıklıyor. Dolayısıyla sizi bölmek isteyenle görüşmek ve ona taviz vermek de bölücülüktür.
7) Farklılıklara saygı beklemek bölücülük değildir ama onları ön plana çıkartıp ortak paydaları göz ardı etmek bölücülüktür. Herkes farkındalıklarına “tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet” dörtlemesine bağlılığını gösterdikten sonra saygı beklemek durumundadır. Bu arada şunu da belirtmeliyim: Türkiye’nin bugünkü sınırlarının değişmezliğine saygılı olmak kaydıyla Türkiye’deki bir Arnavutun, bir Lazın, bir Boşnağın, bir Arabın ve bir Kürdün Türkiye dışında bağımsız devletim olsun diye talepte bulunması bölücülük değildir. Belki de ayrılıkçılık sorunun kesin çözümü Türkiye dışında bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye’nin şimdiki sınırlarına saygılı olmak kaydıyla, kurulmasıyla bir ölçüde sağlanabilir. Kurulacak bu yeni devletin Türkiye’nin bugünkü sınırlarına saygılı olmasının sağlanması burada hayati önem arz etmektedir. Bu sağlanırsa Türkiye bu durumu lehine de çevirebilir. Bugün Kuzey Azerbaycan bağımsız bir ülkedir. Güney komşusu İran’da en az 30 Milyon Azeri Türkü yaşamaktadır. Buna karşılık İran’da bölünme gibi bir durum yoktur. Türkiye’yle komşu olan Bulgaristan nüfusunun en az % 10 – 12’si Türk azınlıktan meydana gelmektedir ama bugün Bulgaristan’ın bölünme endişesi yoktur. Kuzey Irak’ta resmen kurulacak bağımsız Kürt devleti ve Türkmeneli devleti Türkiye’nin iç sorunlarında da yumuşatıcı işlevi görebilir. Çok hassas olan ve üzerinde dikkatli düşünülmesi gereken bu konuyu ayrı bir yazı konusu olarak ayrıca ele almak istediğimizden şimdilik bu kadarını belirtmekle yetiniyoruz.
Sözün özü: Gören gözler için bölücülüğün tek çeşidi yoktur. Kör iyimserliğin bu ülkeyi ve bu ülkenin vatandaşlarını götüreceği yer felakettir. Etnik ayrımcılık içeren taleplerin sonu yoktur. Bölücülüğe verilecek her taviz, yeni tavizlerin kapısını açar. Osmanlı İmparatorluğu da o zamanki adıyla “ıslahat” bugünkü adıyla “açılım” yaparak etnik ayrımcıları memnun edeceğini ve bütünlüğünü koruyabileceğini zannetmişti. Yanıldığını anladığında Balkan Savaşı’nı kaybetmiştik ve anavatanımızın Rumeli bölümü elden çıkmıştı!!! Tarih çok iyi bir okuldur. Bakmayıp görenler ve ibret alabilenler için…