Bir önceki yazımızdan konuya devam ediyoruz.
12 Ocak 1920 günü, son Osmanlı Mebusan Meclisi, İstanbul’da, bugünkü Karaköy’de bulunan Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nin olduğu binada faaliyetlerine başlar. Temsil Heyeti’nin desteklediği mebuslar (milletvekilleri), Mustafa Kemal Paşa’nın birinci isteğini yerine getiremezler. Reşat Hikmet Bey isimli bir mebus, Son Osmanlı Meclisi’nin başkanı olur. İkinci istek de yerine getirilemez. Temsil Heyeti’nin desteklediği mebuslar grup kuramazlar, bu şekilde çoğunluğu elde etme fırsatını yakalayamazlar. Sadece “Felah – ı Vatan Grubu” (Vatanın Kurtuluşu Grubu) adıyla bir azınlık grubu kurmayı başarırlar. Ne varki Mustafa Kemal Paşa’nın üçüncü isteği gerçekleşir. Son Osmanlı Meclis – i Mebusan’ı, Felah – ı Vatan Grubunun yaptığı kulis faaliyetleriyle Kurtuluş Savaşı’nın hedefi olan Misak – ı Milli’yi (Milli Yemin’i) kabul ve ilan ettirmeyi başarırlar. Osmanlı Meclisi tarafından resmen ilan edilen bir “temenni” metni olan Misak – ı Milli belgesi, bir dizi maddeden oluşan ve İtilaf Devletleri tarafından meşru devlet sayılan Osmanlı Devleti’nin yasama organında kabul edilmiş bir belgedir. Dünyaya Türk Milleti bu belgeyle “buradaki hedeflere ulaşıncaya kadar savaşa devam edeceğim” mesajı verir. Misak – ı Milli şu maddelerden ulaşmaktadır:
1) Türk anavatanı parçalanamaz. 30 Ekim 1918 (Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı gün) itibariyle Türk süngüleriyle sınırları çizilen Osmanlı – İslam ve aslı bir unsurların yaşadığı topraklar bölünmez bir bütündür.
2) Kars, Artvin, Ardahan ve Batum vilayetleri için halk oylaması sonucu kabulümüzdür.
3) Batı Trakya ve 12 Ada için halk oylaması sonucu kabulümüzdür.
4) İmparatorluğun Arap nüfusun çoğunlukta yaşadığı vilayetlerinde halk oylaması sonucu kabulümüzdür.
5) Ülkemiz sınırları dahilinde yaşayan Hıristiyan azınlıklara (Ermeniler özellikle vurgulanıyor), dış ülkelerdeki Müslüman azınlığa verilen haklar neyse onlar verilir. Milli bütünlüğümüzü bozacak imtiyazlar verilemez, böyle bir şey kabul edilemez.
6) Ekonomik bağımsızlığımızı bozacak hiçbir imtiyaz (kapütilasyon) kabul edilemez. Osmanlı’nın dış borçlarının ödenmesi de bu esasa aykırı olamaz.
7) İstanbul ve Çanakkale’nin güvenliğinin sağlanması şartıyla İstanbul ve Çanakkale Boğazları, uluslar arası ticarete açılabilir.
28 Ocak 1920’de Son Osmanlı Meclis – i Mebusan’ının Misak – ı Milliyi kabul etmesi tüm dünyada bomba etkisi yaratır. 19 Mayıs 1919’dan beri Anadolu’da örgütlenmeye başlayan milli uyanış ve direniş hareketi, dünyanın ve İstanbul Hükümeti’nin gözünde bir isyan hareketiydi. Bu hareketi örgütleyenlerdi isyancıydı, asiydi, “teröristti”!!!. Ne varki tüm dünyanın meşru devlet saydığı Osmanlı Devleti’nin meşru yasama organı, Anadolu’daki “teröristlerin!!!” desteklediği milletvekillerin çalışmaraı sayesinde böyle bir karar alınca işler değişti. Bu karara tepki olarak İtilaf Devletleri 16 Mart 1920 günü İstanbul’u “resmen” işgal ettiler. 18 Mart 1920 günü Meclis – i Mebusan Padişah Vahdettin tarafından süresiz tatil edildi. İtilaf devletleri tarafından yakalanan milletvekilleri, bakanlar, askerler ve bürokratlar İngilizler tarafından Malta Adası’na sürüldüler. İstanbul’da devlet kurumları İtilaf Devletleri’nin kontrolü altına girdi. 11 Nisan 1920 günü Meclis – i Mebusan resmen kapatıldı. İşbaşına yeniden getirilen Sadrazam Damat Ferit Paşa, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’den “Kuvva – i Milliyecilerin padişahımız ve halifemiz efendimize karşı isyan eden İttihatçı artığı kafirler oldukları ve onlara karşı çarpışmanın Allah’ın emri olduğunu” ifade eden bir fetva aldı. PADİŞAH EFENDİMİZ SULTAN
VAHDETTİN BU FETVAYI ONAYLADI. Bu fetva İngiliz ve Yunan uçakları vasıtasıyla Anadolu’nun dört bir tarafına atıldı. Ülkenin dört bir tarafında milliyetçi vatanseverlere karşı iç isyanlar çıktı. Sayısı 14, 15 civarında olan bu isyanlar sonucu hayatını kaybeden askerlerimiz ve vatandaşlarımızın sayısı Yunalılarla, Ermanilere, Fransızlarla, İngilizlerle, Gürcülerle, Pontus Çeteleriyle, Ayrılıkçı Çerkez ve Kürt aşiretleriyle verdiğimiz mücadeledeki insan kaybımızdan daha fazladır.
16 Mart 1920 günü Osmanlı Devleti, başkentinin resmen işgaliyle sona erdi. Bir anlamda beyin ölümü gerçekleşmiş oldu. Her ne kadar resmi ölüm tarihi 1 Kasım 1922 olsa da Osmanlı Meclisi’nin kapanmasıyla, başkentinin işgaliyle, hükümetinin ve padişahının düşmanla işbirliği yapmasıyla tarihteki bir Türk devleti daha yıkılmış oldu. İstanbul’daki memurlar, bürokratlar, ve kapanan meclisin milletvekilleri içinde Malta’ya sürülmekten kurtulanlar İstanbul’dan kaçarak Anadolu’ya geçmeye başladılar. Peki kapanan meclise ne oldu? Yıkılan devletin yerine ne geldi? İSTANBUL’DA KAPANAN MECLİS, 23 NİSAN 1920’DE ANKARA’DA “BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ADIYLA” YENİDEN AÇILDI. 23 NİSAN 1920’DE ANADOLU BOZKIRININ ORTASINDA YENİ BİR DEVLET KURULDU.
23 Nisan 1920 16 Nisan 1923 tarihleri arasında görev yapan 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi gazi bir meclistir. Amacı yurdu kurtarmak olan bir meclistir. Bir ihtilal meclisidir. Yurdu kurtarmak için seferber olduğundan dolayı, doğası gereği her kesi ve her kesimi içinde barındıran, çok renkli ve demokratik bir meclistir. Türkmeni, Lazı, Kürdü, Çerkezi, Arabı, Alevisi, Sünnisi, Askeri, Sivili, Esnafı, Memuru, Şehirlisi, Köylüsü, Allahsızı, Şeriatçısı, Bolşeviği ve Milliyetçisiyle rengarenk bir meclistir. Bu milletvekilleri kıyak emeklilik maaşı almadılar, ceylan derisi koltuklarda oturmadılar. Meclis yatakhanesinde yerde yattılar. Kendi çamaşırlarını leğende kendileri yıkadılar. Asker karavanası yediler. 30 Bin nüfuslu Anakara’daki tek iki katlı bina olan ve İttihat ve Terakki Kulübü binası olarak da hizmet veren Ziraat Mektebi Binası’nda, kahvehanelerden toplanan gaz lambalarının aydınlattığı ışıkların altında, okullardan toplanan sıralarda oturarak çalıştılar. Oturacak yer az olduğu için çoğu ayakta kaldı. İçlerinde hem milletvekilliği, hem askerlik, hem bakanlık, hem elçilik yapanlar oldu. NE VARKİ BOZKIRIN ORTASINDA BİR MUCİZE GERÇEKLEŞTİRİP DÜNYAYA KAFA TUTTULAR. YOK OLMANIN EŞİĞİNE GELEN BİR ULUSUN VAR OLMA SAVAŞINI KAZANDILAR. Katı Güçler Birliği ilkesinin geçerli olduğu 1.TBMM’de “Meclis Hükümeti Sistemi” uygulandı. Her karar mecliste alındı, meclisin üyelerini tek tek seçtiği Bakanlar Kurulu tarafından uygulandı ev yine meclisin kendi üyeleri arasından seçtiği üyelerden oluşan istiklal Mahkemeleri tarafından denetlendi.
Bu rengarenk, en demokratik ve ilk meclisimizin asli görevi “vatanı düşmandan kurtarmaktı.” BU sebeple bu amaca destek olacak her kesim doğal olarak bu mecliste yer aldı. Vatanı kurtarma ortak paydası dışındaki diğer bütün konularda fikir aykırılıkları büyüktü. Bu yüzden 1. Meclis’ten sonra görev yapan meclisler ilk meclis gibi demokratik olmadı, olamadı, olmazdı. 3 yıldan bir hafta kısa süre görev yapan 1. TBMM döneminde aşağıdaki önemli olaylar cereyan etti:
1- Kurtuluş Savaşı yapıldı ve kazanıldı.
2- Yeni Türk Devleti’nin Birinci Anayasası olan 1921 Teşkilat – ı Esasiye Kanunu hazırlandı. Birinci TBMM kuruculuk niteliğine dayanarak bu anayasayı yaptı. İlk defa bu anayasada “Hakimiyet; Kayıtsız, Şartsız Milletindir” ifadesi yer aldı. Bu anayasa Birinci TBMM’nin ihtilal meclisi olma özelliğini de göstermekteydi.
3 – Kurutuluş Savaşı’nın sıcak çatışma safhasını bitiren Mudanya Ateşkes Anlaşması imzalandı.
4 – 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı. Osmanlı Devleti’ne 1.TBMM tarafından resmen son verildi.
5 – Birinci tur Lozan Görüşmeleri yapıldı.
6 – Türkiye’nin ekonomik geleceğine yön veren İzmir İktisat Kongresi toplandı.
Birinci TBMM’yi bugüne kadar seçimle işbaşına gelen 24 meclisten ayıran en önemli özellik ise adı üç sene sonra konacak yeni bir devleti kuran meclis olmasıdır. Örgütlenme yeteneği mükemmel olan Türkler, 12 gün içinde yeni bir seçim yaptılar. İstanbul’dan gelenler de yeni meclisin üyeleri olarak kabul edildiler. Bu şekilde TBMM 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara’da açıldı. Kısacası Ankara’da açılan sadece sıradan bir yasama meclisi değildi. Tarihte yeni kurulan bir Türk devletinin de ilk yasama organıydı. O GÜN ANKARA’DA YEPYENİ BİR DEVLET KURULDU. BİR ÇOCUK DOĞDU. YENİ KURULAN DEVLETİN, YENİ DOĞAN ÇOCUĞUN RESMİ ADI İSE 29 EKİM 1923 PAZARTESİ GÜNÜ, YANİ CUMHURİYETİN İLANIYLA, TÜRKİYE CUMHURİYETİ OLARAK KONDU. Bizler aslında 23 Nisan günü yeni devletimizin doğum gününü kutluyoruz. 29 Ekim’de ise adının konduğu günü kutluyoruz. Bu kutladığımız günü, 1. TBMM’nin başkanı olan ve yeni Türk devletinin kurusu olan Mustafa Kemal Paşa çocuklara armağan etmiş ve 23 Nisan sadece ulusal egemenlik bayramın olarak değil, Tür Milleti’nin geleceği olan çocukların da bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Dünyada çocuk bayramına sahip tek ülke Türkiye’dir. Yazı dizimizi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Bursa’da çocuklarla paylaştığı bir anısını aktararak bitirmek istiyoruz:
“Mustafa Kemal Paşa, valilikte kendisine ayrılan salonda sabah Fevzi paşa, İsmet Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Kazım Özalp Paşa ile toplanmıştı…Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına döndü: “Bazı misafirler bekliyordum. Gelmişler!” İsmet Paşa nazikçe “Öyleyse biz izin isteyelim” dedi. Paşa gülümsedi, “…Hayır, lütfen kalın…” dedi. “…bu misafirleri birlikte kabul edeceğiz.” Paşalar merakla Mustafa Kemal Paşa’nın iki yanında yer aldılar. Paşa kapının önünde bekleyen Muzaffer’e başıyla “gelsinler” diye işaret etti. Muzaffer kapıyı açtı. Kapıdan içeri çığlık çığlığa bir ışık, renk, hayat seli aktı. Hepsinin sinirleri yatıştı, nabızları düzeldi. Bunlar en süslü giysilerini giymiş kız, erkek, küçücük ilkokul öğrencileriydi. Başlarında iki öğretmen vardı ama bu seli durdurmaya, bir düzene sokmaya güçleri yetmedi. Çocuklar Mustafa Kemal Paşa’yı bir çelenk gibi sardılar. Bir kız çocuğu paşaya bir kucak çiçek verdi. Halinden bir şey söyleyeceği anlaşılıyordu ama konuşmayı başaramıyordu.
“Ne oldu yavrum?”
Kız can haviyle “Çok güzel bir şiir ezberlemiştim. Heyecandan unuttum.”
Paşalar kahkahayı bastılar. Mustafa Kemal Paşa güzel kızı okşadı. “Hiç üzülme, senden, sizden, bu güzel çiçeklerden daha güzel şiir olur mu?” dedi. Her ciddi konuşmada durduğu gibi dik durdu:
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler geleceğimizin gülü, yıldızı, talih ışığısınız. Memleketi asıl aydınlığa sizler boğacaksınız. Ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Kızlarım, çocuklarım, sizlerden çok şeyler bekliyoruz.”
Durdu, sordu:
“Çok çalışacaksınız değil mi?”
Çocuklar avaz avaz bağırdılar:
“Söz!”
“Arkadaşlarımla birlikte ne yaptıksa sizler için yaptık. Sizin mutluluğunuz, onurunuz için yaptık. Başınız dik gezin, kimsenin kulu, kölesi olmayın diye yaptık. Bir daha bu acı günleri yaşamayın diye yaptık. Ödülümüz sizin temiz, güzel sevginizdir.”
Fevzi Paşa’nın gözleri yaşardı. Çocuklar sevinç çığlıkları atarak, Mustafa Kemal Paşa ile öteki paşaların bacaklarına ellerine sarıldılar.” (Cumhuriyet – Türk Mucizesi; Turgut Özakman; Sayfa 77, 78, 79; Bilgi Yayınevi; Elliüçüncü Basım; Kasım 2009)
Başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere bizlere başımız dik, onurlu bir vatan armağan eden değerli tarihi büyüklerimiz ve yeni bir Türk Devleti’ni 23 Nisan 1920’de kurup bizlere armağan eden Gazi Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin önünde saygıyla eğiliyorum. SİZLERE VERDİĞİMİZ SÖZ SONSUZA KADAR GEÇERLİDİR. RAHAT OLUN! MEKANINIZ CENNET, YATTIĞINIZ YER NUR OLSUN.