3 yaşındaki Suriye’li çocuk Aylan’ın Bodrum kıyılarına vurmuş cansız bedeni zerre vicdanı olan herkesi iliklerine kadar titretti. Batılı ülkelerden sosyal paylaşım sitelerinde üzüntü belirten mesajlar yayınlandı. Bu davranış bir anlamda vicdani olarak kendi kendini tatminden başka bir şey değildi. Türkiye, 2 Milyon Suriyeliye kucak açmış durumdayken Batı ülkeleri 160 Bin Suriyeliyi aralarında paylaşamadılar. Batı ülkelerindeki ırkçı eğilimler, mülteci sorunu yüzünden artmış durumda.
Suriye iç savaşı Suriye vatandaşları için korkunç bir trajedi meydana getirdi. 28 Milyon nüfusu olan Suriye’nin 7.600.000 vatandaşı yer değiştirmiş durumda. Bunlardan 4 Milyonu ise Suriye dışındaki ülkelere göç etmiş durumdalar. Bu 4 Milyonun yaklaşık yarısı yani iki milyon kişi ise Türkiye’ye sığındı. Türkiye’ye sığınan bu mülteciler çok önemli sosyo-ekonomik sorunları da beraberlerinde getirdiler. Başta İstanbul, Ankara, İzmir ve güney illerimiz olmak üzere şehirlerimizin varoşları yurtlarını terk etmek zorunda kalan insanlarla doldu. İnsanlar arabayla kırmızı ışıkta durmaktan korkar hale geldi. Hırsızlık olayları arttı. Güvenlik sorunları baş gösterdi. Ucuz insan emeği peşinde koşan küçük ve orta sermaye grupları ise bu insan devirdaiminden son derece mutlular. Türk işçisinin 100 lira yevmiye ile yaptığı işi Suriyeliler 50 liraya gönüllü yapıyorlar. Ayrıca 1990’larda Rusların İstanbul’a geldiği zaman görülen gayriahlaki olaylara da maalesef rastlanıyor.
İşin başka boyutu da Türkiye’nin Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin geçiş güzergahında yer alması. Bu yazının yazıldığı gün itibariyle İstanbul Otogarında ve Edirne’de mülteciler Avrupa’ya gitmek için bekliyorlar. Macaristan ve Almanya sınırlarını mültecilere kapattılar. Macar polisi Sırbistan sınırındaki mültecilere müdahale etti. Ege denizinde batan botlarda ve teknelerde bugüne kadar binlerce mülteci can verdi. Can verenler, göç etmeye yeltenen ve göç etmeyi başaranların toplam sayısının yanında buzdağının görünmeyen yüzünü oluşturuyorlar. İnsanlar İstanbul trafiğinde kırmızı ışıkta durmaktan korkar hale geldiler. Her trafik ışığının dibinde ayrı bir trajedi yaşanıyor. Türkiye’deki mevcut yoksullara bir de Suriyeli olup boyunlarına “Suriyeliyiz, açız”yaftası asan insanlar eklendiler. Zengin ve orta halli Suriyeliler konut fiyatlarının artmasına katkıda bulunurken insanlar iş ve güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar.
Peki ne yapılmalı ya da ne yapılmalıydı? Elbette ülkemize sığınan insanları yüzüstü bırakacak halimiz yok. Ne varkibu iş “ensar, muhacir edebiyatı” yapılarak çözülemez. Her ne kadar işin insani boyutunu düşünmek zorunda isek de her ülke gibi önce kendi vatandaşımızın halini düşünmek zorundayız. Bugünden tezi yok her il valisi ve ilçe kaymakamı, kendi görev yerlerindeki Suriyelilerin envanterlerini çıkartmalıdır. Belirli bir gelir seviyesinin altındaki insanların tamamı Türkiye’nin belirli noktalarında yaptırılacak sığınma kamplarında ve misafirhanelerde zorunlu ikamete tabi tutulmalı. Bu insanların sağlık kontrolleri yapılmalı, gereken hijyen şartları sağlanmalı, çayları, çorbaları verilmeli ve asgari bakım imkanları sağlanmalı. Ancak bu insanlar asla ve asla şehirdeki Türk vatandaşlarıyla temas ettirilmemeli. Bu insanlara burada “misafir” oldukları daima hatırlatılmalı ve savaş sonrası ülkelerine geri gönderilecekleri bildirilmeli. Belli bir gelir düzeyinin üzerinde olup Türkiye’de kalmak isteyenlerin ise gerekli somut ve soyut şartları yerine getirip getirmedikleri kontrol edildikten sonra temelli kalmalarına izin verilmeli. Türkiye, Suriye’deki iç çatışmalara müdahil olmaktan vazgeçip bir an önce barışın tesis edilmesi için çatışan taraflar arasında arabuluculuk yapmalı.
Hepimiz insanız. Türk vatandaşları olarak vatan kaybetmenin ve göç etmenin ne kadar zor olduğunu iyi biliriz. 78 Milyon Türk vatandaşının % 35’i ya Kafkas ya da Balkan muhaciri ailelerin çocuklarıdır. İç göç sonucu Türkiye’de yer değiştirmek zorunda kalanları da eklersek göç trajedisinin bu toprakların insanları için yabancı bir şey olmadığını görürüz. Türkiye’ye gelen ya da Türkiye’yi geçiş güzergahı olarak kullanan mültecilerin durumu gerçekten içler acısı. Ne varki her devletin önce kendi milletinin durumunu düşünme zorunluluğu vardır. Bu gerçeği hatırlayarak gereken tedbirler alınmalı. Türkiye 1989 yılında Bulgaristan’dan göç eden Türk sayısı 300 Bin’i aşınca sınırını kapatmıştı. Bugün 3 Milyon’a yakın Suriyeli geldi. Türkiye bu yükü kaldıramaz. Tedbir alınmadığı takdirde Türkiye’nin sosyal barışı bozulabilir.
Son olarak; İstanbul Ülkü Ocakları adına İstanbul otogarında Suriyeli mültecilere yardım yaparken iktidarın polisinin şiddet ve terörüne maruz kalan İstanbul Ülkü Ocakları yetkililerine geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim. Ülkü ocakları o şiddetin sorumlusu olan kişiye gereken cevabı BayrampaşaEmniyeti'nin önünde el birliğiyle çok güzel verdi. Kimse sanmasın ki bu iktidar sonsuza kadar kalıcıdır. Polis iktidarın değil devletin ve milletin polisi olduğu sürece baş tacıdır. Unutulmasın ki şehit polislerin tabutlarının altına ilk girenler ülkücülerdir. Herkes akıllı olsun! Bugünün yarını da var!