Mustafa İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı ve ilk başbakanıdır. Kendisi 36 yıl önce bugün, 25 Aralık 1973 günü 89 yaşında Allah’ın rahmetine kavuştu. Bu yıldönümü münasebetiyle köşemizi bugün İsmet Paşa’ya ayırmayı uygun gördük. Aslen Malatyalı bir aileye mensup olan İsmet Paşa İsmet İnönü, 24 Eylül 1884 günü İzmir'de doğdu. Eğer İsmet Paşa’nın babası doğduğu günü Kur’an – ı Kerim’in kenarına not etmeseydi kendisinin doğum gününü aynen Atatürk’ün doğum gününü bilemediğimiz gibi, İsmet Paşa’nın doğum gününü de bilemeyecektik. İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta tamamladı. Bir yıl Sivas'ta Mülkiye İdadisi'nde okuduktan sonra, 1897 yılında İstanbul'daki Mühendishane İdadisi'ne gitti. 1901'de Mühendishane-i Berri-i Hümayun'a (topçu okulu) giren İsmet İnönü, bu okulu 1903'te topçu teğmeni olarak bitirdi. 1906'da Erkân-ı Harbiye Mektebi'ni birincilikle bitirerek kurmay yüzbaşı rütbesiyle Edirne'deki 2. Ordu'nun 8. Alay'ında bölük komutanlığına atandı. 1889’da kurulan ve 23 Temmuz 1908’de 2.Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Edirne Şubesi’nin kuruluşunda rol aldı. 1908'de kolağası[1] oldu ve 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanmayı Selanik'ten gelerek bastıran Hareket Ordusu'nda görev aldı. 1910- 1913 yılları arasında Yemen İsyanı'nın bastırılması harekâtına katıldı. Yemen’de bulunduğu sırada bir Fransız firmasının yetkilisinin Yemen’de bıraktığı plaklarda ilk kez klâsik müzik dinledi. Bu, İsmet Paşa’nın klâsik müzik zevkinin başlamasına yol açan olay oldu.[2] Bu ve bundan önceki görevlerinde hudut problemleri ve asilerle yapılan anlaşmalarda başarılı hizmetleri ve mesleki özellikleriyle dikkati çekti. Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi'nde Kolordu Komutanı olarak Atatürk'le birlikte çalıştı ve yıllardır süren dostlukları ile devletin geleceği hakkında ortak fikirleri gelişti. Suriye Cephesi'nde savaştı; Milli Mücadele sırasında Atatürk'ün en yakın silâh arkadaşı olarak çalıştı. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması’yla Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan çekildi. İsmet Bey İstanbul’da Harbiye Nezareti’nde[3] müsteşar olarak görev yapan İsmet Bey, 1920 yılının Nisan ayında milli mücadeleye katılmak üzere Ankara’ya gitti ve 23 Nisan 1920’de açılan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Edirne Milletvekili olarak görev aldı. 1920 yılının yaz ve sonbahar aylarında düşmanla mücadelede etkili olabilmek için TBMM, düzenli ordu kurma çalışmalarına başladı. İsmet Paşa TBMM Ordularının genelkurmay başkanı olarak[4] düzenli ordunun kuruluşunda görev aldı. TBMM Orduları’nın Batı Cephesinde Yunan Ordusuna karşı giriştiği 5 muharebede de aktif olarak yer alan İsmet Paşa, bu muharebelerden ilk üçünde TBMM Orduları’nın komutanıydı.[5] Birinci ve İkinci İnönü zaferlerinin ardından TBMM Başkanı ve devlet başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya çektiği tebrik telgrafında “siz orada sadece düşmanı değil, aynı zamanda Türk Milleti’nin makus talihini de yendiniz” diyerek kazanılan zaferlerin moral değerlerine dikkat çekti. Bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutan olarak yönettiği Sakarya ve Dumlupınar (Başkomutanlık) Muharebeleri’nde de görev alan İsmet Paşa, kazanılan büyük zaferin ardından 4 – 11 Ekim 1922 günleri arasında toplanan Mudanya Ateşkes Konferansı’na Türk Heyeti’nin başkanı olarak katılmış, askeri sahadaki başarısını diplomasi sahasında da tekrarlayarak Edirne ve Doğu Trakya’nın milli sınırlarımıza savaşmadan katılmasını sağladı. Diplomasi sahasındaki başarısı kendisine Lozan Barış Konferansı’na Dışişleri Bakanı ve Türk Heyeti’nin başı olarak katılmasını sağlamdı. Lozan Anlaşması hakkında bugüne kadar pek çok idda ortaya atıldı. Lozan’a parlak bir zaferdir diyenler olduğu gibi, Lozan’ın hezimet olduğu öne sürenler de oldu. Biz şahsen Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın Lozan Anlaşması konusundaki tespitine katılıyoruz: Lozan ne bir zafer, ne de bir hezimettir. Lozan bir uzlaşmadır. Yeni Türk Devleti, Kurtuluş Savaşı’^^nın nihai amacı olan Misak – ı Milli’den (Kurtuluşa Savaşı ile elde edilmek istene n sınırlar ve diğer asgari haklardan) belli bir ölçüde fedakarlık etmiş, buna karşılık varlığını dost, düşman bütün dünyaya tanıtarak Birinci Dünya Savaşı sonunda mağlup olan Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Sevr Anlaşması’nı, onun kanuni mirasçısı olarak yırtıp çöpe attırmayı başarmıştır.[6] Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi ve tapusu olarak kabul edilen ve 24 Temmuz 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesinden bir gün sonra Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, hükümeti kurma görevini Malatya Milletvekili İsmet Paşa’ya verdi. Böylece İsmet Paşa, 20 Kasım 1924 – 3 Mart 1925 tarihleri arasındaki kısa bir dönem hariç bu görevini Atatürk’ün sağlığından Eylül 1937’ye kadar 14 yıl boyunca sürdürdü. Gazi Paşa’yla uyumlu bir ikili olan İsmet Paşa, Gazi Hazretlerinin Çankaya’da huzur içinde oturmasını sağlayan kişiydi. Atak, risk alan, cesur Mustafa Kemal Paşa’nın karizmasının yanında her ne kadar daha statükocu ve daha dengeci bir portre çizse de Gazi Paşa’nın davranışlarında bir tür emniyet sübabı görevini gördüğü tartışılmaz. Vatan tehlikeye düştüğünde aynı Gazi Paşa gibi her türlü faaliyetini terk edip gereken işe odaklanması karakterinin başlıca özelliklerinden biridir. 1925 Şubat’ında Şeyh Sait İsyanı patlak verdiğinde Başbakan Ali Fethi (Okyar) Beydir. İstanbul’da bazı milletvekilleri, hükümet üyelerinin bir kısmı ve Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) bir briç partisinde beraberdirler. Briç partisi devam ederken Gazi’nin yaveri gelir ve “isyanın yayıldığını haber veren” bir kağıdı Gaziye uzatır. Kağıdı okuyan Gazi yaverine bu kağıdı Başbakan Ali Fethi Bey’e götürmesini ister. Yaverin getirdiği kağıdı okuyan Ali Fethi Bey kağıdı okuyup yavere geri verir ve briç oynamaya devam eder. Bu sefer Gazi Paşa yaverden aynı kağıdı bu sefer İsmet Paşa’ya götürmesini ister. Yaverin getirdiği kağıda bir göz atan İsmet Paşa hemen oyunu bırakır ve kağıdı daha dikkatli ve düşünceli bir şekilde incelemeye başlar. İsmet Paşa’nın yüzü endişeli bir şekilde değişmiştir. Bu olayı gören ve yanında bulunan arkadaşlarına da gösteren Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına dönerek “İşte İsmet Paşa’yı, İsmet paşa yapan özellik budur” der. Ali Fethi Bey 2 Mart 1925 günü görevden alınır. 3 Mart’ta yeniden başbakan olana İsmet Paşa, TBMM’den 4 Mart günü, 4 yıllığına geçerli olacak “Takrir – i Sükun Yasası”nı çıkartır. Doğu Anadolu’da kısmi seferberliğe gidilir. İsyan Mayıs ayı sonlarında tamamen bastırılır ve isyan elebaşları da gereken cezalara çarptırılır. 1925 – 1929 arasında cumhuriyet devrimlerinin en kritik adımları Gazi Paşa’nın cumhurbaşkanlığı ve İsmet Paşa’nın başbakanlığı döneminde atılır. Şapka (Kılık – kıyafet) Devrimi, Harf Devrimi, Medeni Kanunun Kabulü, Laiklik İlkesi’nin Kabulü, Takvim Devrimi bunlar arasında sayılabilir. 1923 – 1929 yılları arasında serbest piyasa ekonomisini uygulamaya çalışan genç cumhuriyet, 1930’dan sonra dünya ekonomik buhranının da etkisiyle devletçi ekonomik politikalar izlemeye başlar. SSCB’ye giden İsmet Paşa, oradaki planlama modelini inceler ve bir benzerinin Türkiye’de uygulanmasına karar verilir. 1934 – 1939 yılları arasında Türkiye’de 1. Beş Yıllık Sanayi Planı uygulamaya konur. Plan o kadar başarılı olur ki daha 1936’da ikinci planın hazırlıklarına girişilir. Ne var ki ikinci plan başarılı olamaz çünkü 1939’da başlayan ve altı yıl devam eden İkinci Dünya Savaşı yeni planın uygulanmasına engel olur. 1934 yılının Kasım ayında kabul edilen soyadı kanunu gereği bizzat Atatürk tarafından kendisine Kurtuluş Savaşları’ndaki başarılarından ve kazandığı zaferlerden ötürü “İnönü” soyadı verilir.1937 Eylül’ünde Atatürk’le Hatay meselesi başta olmak üzere hükümetle ilgili bazı konularda anlaşmazlığa düşen İsmet Paşa görevinden ayrılır. Buna karşılık Atatürk’le olan dostlukları bitmez. Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra sade bir milletvekili olan İsmet İnönü’nün sağlığıyla, maddi durumuyla bizzat Atatürk yakından ilgilenir ve yakın çevresindeki dostlarına İsmet Paşa’yı yalnız bırakmamalarını tembihler. Atatürk rahatsızlandığında kendisi için Fransa’dan getirtilen özel doktoru (Dr.Fissenger) hasta olan İsmet Paşa’nın tedavisi için de görevlendirir. Doğrulanmayan bir iddiaya göre Atatürk, kendisi ölüm döşeğindeyken İsmet Paşa’yı ölmüş biliyordu ve bu yüzden üç çocuğuna (Ömer, Erdal İnönü ve Özden Toker) kendi mirasından maaş bağlanmasını emreder. 10 Kasım 1938’de vefat eden Mustafa Kemal Atatürk’ün yerine 11 Kasım günü toplanan TBMM bir oy eksik olmak üzere İsmet İnönü’yü Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı seçer. İsmet Paşa, Atatürk’ün ölümünden sonraki bu kritik dönemi, üstün siyasi dehasıyla aşmayı bilmiştir. Atatürk’ün sağlığında arasının bozulduğu Kurtuluş Savaşı’ndaki eski arkadaşlarıyla (Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey, Refet Paşa, Cafer Tayyar Paşa, Ali Fuat Paşa[7]) barışmayı temin eder. Böylece Atatürk’ün ölümünden sonra meydana gelebilecek olası güçlü bir muhalefeti önler. İsmet Paşa’yı ele almaya bir sonraki yazımızda devam edeceğiz. [1] Bugünkü yüzbaşı ve binbaşı rütbeleri arasında yer alan ve eskiden Türk ordusunda var olan rütbe. [2] “Anılar ve Düşünceler” – 1; Erdal İnönü [3] Bugünkü Milli Savunma Bakanlığı [4] Burada kastedilen 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin kurulmasından önceki genelkurmay başkanlığıdır. Cumhuriyetin ilk genelkurmay başkanı ise Mareşal Fevzi Çakmak’tır. [5] Bu muharebeler sırasıyla Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Kütahya – Eskişehir Muharebeleridir. [6] Lozan Anlaşması 1936’da ve 1939’da Türkiye’nin lehine iki defa değiştirildi. Bunlardan ilki Montrö Sözleşmesi ile Boğazlarımız üzerindeki egemenlik haklarımıza konulan kısıtlamaların kaldırılması, ikincisi de Hatay’ın anavatana katılmasıdır. [7] Ali Fuat Paşa, henüz Atatürk sağ iken bizzat Atatürk tarafından çağrılarak aralarındaki soğukluk giderilmiştir.