Bugün 24 Ocak. Takvim yapraklarında sıradan bir gün gibi görünse de aslında sıradan olmayan olayların Türkiye gündemini sarstığı, zihinlerde acı hatıraların yer ettiği günlerin yıl dönümü olarak bilinen bir gün. Ne yazık ki sıradan olmayan bu olaylar Türkiye için kötü hatıralarla dolu. Pekiyi nedir bu günü özel kılan bu olaylar?
Tasrih sırasını takip edersek 24 Ocak 1980 günü karşımıza çıkıyor. İnsanların, milletlerin ve ülkelerin tarihlerinde önemli dönüm noktaları vardır. 24 Ocak 1980, Türkiye’nin ekonomik rotasını Atatürk’ten bu yana takip ettiği “ithal ikameci sanayileşme stratejisi”nden, “ihracata dayalı sanayileşme stratejisi”ne döndürdüğü gündür. Dönemin Adalet Partisi azınlık hükümetinin başbakanı Süleyman Demirel’in talimatıyla Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’ın önemli katkılarıyla hazırlanan 24 Ocak ekonomik kararları, Türkiye’de serbest piyasa ekonomisine dayalı bir ekonomik yapının kurulması için gerekli dönüşümlerin yapılmasını öngören bir dizi kararları içerir. Buna göre devletin ekonomideki rolü asgariye indirilirken, özel sektör her alanda teşvik edilecek, özelleştirmelerle cumhuriyetin ilk 10 yılından itibaren kurulmaya başlanan Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT’ler) özelleştirilecek, tarım kesimini devlet desteklemeyecek, Türkiye küresel ekonomiyle entegre olacaktı. Bu kararların uygulanabilmesi için çok büyük bir dönüşümün hem siyasette, hem sosyal alanda gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Bu kadar büyük bir dönüşümü sivil bir hükümetin, hele hele azınlık ya da koalisyon hükümetinin gerçekleşmesi imkansızdı. Bunun için demir yumruklu, dediğini yaptıran bir hükümet gerekiyordu. Böyle bir hükümet de sivil değil, ancak askeri bir hükümet olabilirdi. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesini 24 Ocak ekonomik kararlarından ayrı düşünmek çok yanlış olur. Burada 12 Eylül’ün tek sebebinin 24 Ocak olduğunu iddia etmiyoruz ancak en önemli sebeplerinden biri olduğu aşikardır. 12 Eylül 1980’de işbaşına gelen askeri yönetimin Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu’nun başbakanlığında kurduğu hükümetin ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısının Turgut Özal olduğuna dikkat etmek gerekir. Neticede 3 yıl süren askeri yönetim 24 Ocak Ekonomik programını uygular. Askeri yönetimden sonra Anavatan Partisi’ni kuran ve iktidara gelip başbakanlık koltuğuna oturan Turgut Özal, hazırlanmasına katkısının olduğu programı uygulamaya bu sefer başbakan olarak devam eder. Turgut Özal’dan sonra gelen hükümetler de kimi zaman isteyerek, kimi zaman istemeyerek bu programın özünden ayrılmazlar ve 30 yılın sonunda Türkiye bugünkü ekonomik noktaya gelir. Sonuç: 3,3 Milyon kayıtlı işsizi olan, iç ve dış borç toplamı 300 Milyar Dolar üzerinde, ekonomik olarak tamamen dışa bağımlı hale geldiği için siyasi bağımsızlığı da tehlikeye girmiş, bankaları hortumlanmış, alın teriyle üretmenin değil köşe dönmeciliğin erdem sayıldığı, ülke sorunlarına duyarlı olmak yerine sadece akşam evine getireceği ekmeğin derdine düşmüş vatandaşlara sahip, gençlerinin % 75’i imkan bulursa yurtdışına gitmeyi ve bir daha dönmeyi düşünmeyen, 24 Ocak ve 12 Eylül sonrası türeyen ve daha da palazlanan sülük zengin sınıfın hortumladığı kaynakları güçlü bir orta sınıf oluşturmada kullanamadığı için vatandaşlarının entegre olma (bütünleşme) süreci tehlikeye girmiş ve bundan ötürü milli bütünlüğünü tartışır hale gelmiş, var olan orta sınıfı (orta direği) darmadağın olmuş, zengini daha zengin, fakiri daha fakir, orta sınıfı incecik kalmış bir Türkiye. İşte 30 yıllık ekonomik dönüşümün bilançosu.
24 Ocak sadece 24 Ocak 1980 ekonomik karaların değil aynı zamanda, sinsice, kahpece işlenmiş iki önemli siyasi cinayetin de yıldönümü. Kimler mi öldürüldü bugün? Biri “kalpaksız Kuvva – i Milliyeci” olarak anılan, kimi yazarların Paris Kafelerinde, boğaza karşı sarhoş sofralarında dört duble içki içip vatan kurtardıkları bir ortamda kellesi koltukta vatanının ve milletinin sorunlarının nedenlerini araştırmaya ve onlara çözümler bulmaya kendini adamış, vatansever, laik, Atatürkçü, demokrat bir gazeteci: Uğur Mumcu. Diğeri de şehit edildiğinde erkeklerin ağlamasının ayıp sayıldığı bir şehirde bütün bir şehrin, hatta bütün bir ülkenin ardından ağladığı, devletin baba, ağabey yüzünü vatandaşlara gösteren, yaşlının elindeki torbayı alıp evine kadar taşıyan, havaalanında hanım polisleri görevlendirip halkın, yaşlıların sorunlarıyla ilgilenen, yediği yemeğin parasını veren ve verdirten, vatandaşa “demek ki devletim beni seviyormuş” dedirten yiğit bir polis: Ali Gaffar Okkan.
Hem Uğur Mumcu, hem de Ali Gaffar Okkan “arı kovanına çomak soktukları” için, idealleri, inançları, vatan ve meslek sevgileri, uğruna “hadlerini aştıkları”, ilkelerinden taviz vermedikleri, gerçeğin peşinde oldukları, devletle halkı bir anlamda barıştırdıkları için bu ülkenin ve milletin düşmanları tarafından katledildiler. Uğur Mumcu yine böyle bir karlı Pazar sabahında, 24 Ocak 1993 günü Ankara’da arabasının kontağını çevirdiğinde havaya uçuruldu. Cenazesi paramparça oldu. Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ise, 24 Ocak 2001 günü dört koruması ve şoförü ile Diyarbakır’da valiliğe çok yakın bir yerde çapraz ateşe tutularak şehit edildi. Rahmetlinin sadece kafasından 19 mermi çekirdeği çıkarıldı. ABD Başkanı’nın bile kurtulamayacağı iddia edilen bir suikast sonucu şehadet mertebesine yükseldi.
Uğur Mumcu da, Ali Gaffar Okkan da eğer işlerini layığıyla değil, lay lay lom yapsalardı bugün yaşıyor olurlardı. Eşleri dul, çocukları yetim kalmazdı. Onlar bizler için, içinde yaşadıkları halkın mutluluğu için can verdiler. Onların canlarına kasteden eller yakalanmış olsa da, kastettirenler hala bizleri izleyip bıyık altından gülüyorlar. Hayır, onlar boşuna can vermediler. Bu ülkenin daha nice Uğur Mumculara, Ali Gaffar Okkan’lara ve yine onlar gibi şaibeli bir trafik kazasında can veren Recep Yazıcıoğlu gibi yiğit valilere ihtiyacı var. Aslolan insandır. Sistemleri, kuralları uygulayan da insandır. Bu değerlerimizi çoğaltmamız, kaybettiklerimizi de unutmamamız, unutturmamamız lazım. Kötü olan takvim yaprağındaki ay ve rakam değil elbette. Kötü olan bu milletin idealist insanlarının makus talihinin aynı zaman diliminde çakışmış olmasıdır. Kötü olan 24 Ocak ve onun bugün için bizlere hatırlattıklarıdır.
Bugün vesilesiyle köşe dönmeyi değil alın teri akıtmayı, idare – i maslahat etmeyi değil görevini layığıyla yapmayı, şahsi sevgisini değil, vatan sevgisini ön plana alanlar ve bu uğurda gerekirse can vermeyi cana minnet bilenleri hürmetle selamlalıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğilerek haykırıyorum: “Boşuna can vermediniz, belki bizlerin isimleri unutulacak ama sizler ölümsüzler kervanına çoktan katıldınız.”