Bir kurban bayramını ve cumhuriyet bayramını daha bir arada kutluyoruz. Ne mutlu bizlere… Bayramlar, dini ve milli günler toplumları bir arada tutan önemli değerlerdir. Bir toplumu bir arada silah zoruyla sonsuza kadar bir arada tutamazsınız. İnsanların bir arada yaşamalarının ön koşulu et ve tırnak örneğinde olduğu gibi kaynaşabilmeleridir. Kaynaşmalarının olmazsa olmaz şartı da ortak sevinçleri ve ortak hüzünleridir. Bu ortak değerler köklerini ortak tarihten, ortak inançlardan, ortak kimliklerden, ortak çıkarlardan alırlar. Dikkat edilirse bir milletin zenginlik kaynağı farklılıkları değil ortak paydalarıdır.
İslam dinindeki en önemli iki dini bayramdan olan kurban bayramı sadece insanların aynı sofra etrafında buluşup doyasıya kavurma yedikleri bir günü temsil etmez. Hayat pahalılığının diz boyu olduğu ülkemizde bazı toplum kesimlerinin sadece bayramdan bayrama et yedikleri dikkate alınacak olursa sosyal dayanışma ve paylaşımın bu bayramda ön planda olması gerekliliği daha iyi anlaşılır. Kesilen kurbanların derileri, etleri ve bağırsakları bu ülkenin ekonomisi için çok ama çok önemlidir. Tıpkı ramazan ayının ülke ekonomisine yapmış olduğu katkı gibi. İslamın beş şartından biri olan hac ibadetinin de kurban bayramına denk gelen bu dönemde yapıldığı düşünülürse dini duyguların ne derece arttığı gözlemlenebilir. İnsanların mahşeri ömürleri boyunca bir defa olsun diğer Müslümanlarla birlikte yaşamaları çok önemlidir.
Bu yıl kurban bayramının hemen ardından kutlayacağımız bir diğer bayramımız da 29 Ekim cumhuriyet bayramıdır. Cumhuriyet kelime kökü itibariyle “halk idaresi” anlamına gelmektedir. 1921 Teşkilat – ı Esasiye Kanunu’nun (Anayasasının) birinci maddesinde değişiklik ön gören teklif 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20:30’da 2.TBMM’de 158 milletvekilinin alkışları ve “yaşasın cumhuriyet!” nidalarıyla, 41 pare top atışının eşliğinde kabul edilmiştir. Yapılan değişiklikle 1921 Teşkilat – ı Esasiye Kanunu şu şekilde yeniden düzenlenmiştir: “Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır. Türkiye devletinin yönetim şekli cumhuriyettir.”
Cumhuriyetin ilanıyla bu millet ne kazandı? Bu sorunun cevabını irdelemeden önce bir gerçeğin altını çizmek gerekiyor: 89 yıl insan ömründe uzun bir zaman dilimi olmasına rağmen insanlık tarihinde, devletlerin ve milletlerin tarihinde çok kısa bir süredir. Bizans İmparatorluğu’nun 1058, Osmanlı İmparatorluğu’nun 623 yıl yaşadığı göz önüne alınırsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok genç bir devlet olduğu ortaya çıkar. Cumhuriyetin kurulduğu gün doğan pek çok vatandaşımız hala yaşamaktadır. Atatürk dahil cumhuriyetin kurucu kadrosunu gören son kuşak hala hayattadır. Buna rağmen, bu kadar kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen cumhuriyet çok önemli işleri başarmıştır. Cumhuriyetin başardığı en önemli iş laik devlet ve ulus devlet esaslarına dayalı yeni ve modern bir devleti kurmuş olması, buna bağlı olarak da hangi etnik köken, dini inanç, felsefi düşünce, mezhep bağı, cinsiyet, dil farklılıklarından gelirse gelsin tüm insanlarına kanun önünde “eşit vatandaşlık hakkı” tanımış olmasıdır. Laiklik sayesinde de insanlara din ve vicdan özgürlüğü tanınmış, devlet yönetimi dogmatik kurallar yerine akı, ilim ve mantığın hakim olduğu bir zihniyetle yönetilmeye başlanmıştır. Toplumun belli bir kesiminin dini sömürerek kendi çağdışı din yorumlarını toplumun diğer kesimlerine dayatmaya çalışmaları engellenmiştir. Ulus devlet ilkesi ile de dağılan bir imparatorluğun bakiyesinden ortak ulusal paydaları temel alan yeni bir devlet kurulmuştur. Ulus kimliği etnik, dini, mezhepsel referanslar yerine vatandaşlık kimliği ile tanımlanmış, diğer kimliklerin insanların özel hayatlarında varlığı devam etmekle birlikte en kapsayıcı kimlik olarak “Türk Vatandaşlığı” kimliği benimsenmiştir. Cumhuriyet sayesinde devletin en üst makamı başta olmak üzere devletin bütün makamlarına ehil ve layık olma şartıyla toplumun herhangi bir kesiminden vatandaşların gelebilmeleri sağlanmıştır. Bugün Ispartalı bir çoban, Kayserili bir tornacının oğlu Türkiye’de protokolün bir numarası olabildiyse bu, cumhuriyetin erdemidir.
Türkiye’de cumhuriyeti eleştiren, onu yerden yere vuran, onu jakoben (tepeden inmeci) olarak eleştiren, cumhuriyeti cumhuriyet balolarından dans etmeye indirgeyenler şunu bilmeliler ki cumhuriyetin nihai amacı hürriyetlerin yaygın olduğu, korunduğu, vatandaşların medeni, çağdaş, ilme, fenne insanlığa saygılı, istiklalinin şerefini ve değerini bilen, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesilleri yetiştirmektir. Türk vatandaşlarını yaptıklarıyla, görünümleriyle, düşünceleriyle çağdaş uygarlık (muasır medeniyet) seviyesinin üzerine çıkartmaktır. Cumhuriyetin kuruluş döneminin belli bölümlerinde baskıcı usullere baş vurmasının temel nedeni de cumhuriyetin kazanımlarını reddedip eski köhne düzene geri dönmeyi amaçlayan karşı devrimci güçlerin örgütlü başkaldırılarına karşı koyma zorunluluğudur. Unutulmamalı ki hiçbir devrim, kendi karşı devrimine hoşgörüyle yaklaşamaz. Onu bastırır. Bu bastırmanın esası değil, usulü tartışılabilir.
Cumhuriyet düşmanlarına şunu da belirtmek gerekir ki bir rejimin kamu vicdanındaki meşruiyetinin en önemli ölçüsü yönettiği toplumu iktisadi, siyasi, sosyal, hukuki ve askeri alanlarda bir önceki döneme göre daha ileriye götürmüş olmasıdır. Cumhuriyet kurulduktan sonraki özellikle 15 yıl içinde bir kalkınma ve sanayileşme mucizesi yaşanmıştır. 1929 Dünya Ekonomik Krizine rağmen ortalama % 8.5 oranında sanayileşen, % 7 – 8 civarında büyüme hızı yakalayan, enflasyonun neredeyse sıfır olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Medeni milletler ailesinde şerefli bir yer edinip kendi haklarına saygı beklerken diğer milletlerin haklarına da saygı gösterilen, bu düşünceyi “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sloganıyla belirten bir anlayıştan söz ediyoruz. Bunu yaparken barışçı siyasetiyle sınırlarını genişletmeyi de beceren bir anlayıştan bahsediyoruz (Hatay’ın Türkiye’ye katılması). Türk vatandaşı Aydınlanma ve sanayi devrimlerini cumhuriyet sayesinde yaşamıştır. Türk vatandaşı olan kadınların hukuki, siyasi, iktidsadi konumu cumhuriyet sayesinde gelişmiştir. Kadınlarımız cumhuriyetin kazanımları sayesinde seçme – seçilme hakkına, erkeklerle eşit şekilde rekabet etme, yan yana yaşama hakkına sahip olmuşlardır. Yaptıklarıyla, düşündükleriyle ve görünümleriyle çağdaş Türk kadını cumhuriyetin eseridir. Bu bütün kadınlarımız için hatta TV’de Atatürk’ten nefret ettiğini söyleyen hanım kızımız için de böyledir. Eğer Atatürk ve cumhuriyet olmasıydı, hanım kızımızın çok sevdiği ve hizmet ettiği zihniyet bütün gücüyle bugün iktidarda olsaydı, o hanım kızımız ekrana o şekilde çıkıp konuşamazdı. S.Arabistan’da bugün itfaiye eri namahrem diye kadını kurtarmadığı için kadının biri yanarak can verdi. İran’da kadınların futbol maçı izlemeleri yasaktır.
Cumhuriyet her şeyi başardı mı? Hayır. Eksikleri var mı? Evet. Ne varki ilk 15 yılda batının yaptığı 150 yıllık işler başarıldı. 1950’den sonra karşı devrimci güçler atağa geçseler de, cumhuriyetin kuruluş felsefesi sulandırılsa da elde edilen sonuç azımsanamaz. Dünyadaki her cumhuriyet demokrasi değildir. İran’da görüldüğü gibi…Her monarşi de demokrat olmama durumunda değildir. İngiltere’de görüldüğü gibi…Ne varki İngiltere’de en üst yönetici olan kral ya da kraliçe seöçimle işbaşına gelmediği için demokrasinin olmazsa olmazı olan “eşitlik” ilkesi sakatlanmış oluyor. O yüzden en ideal yönetim şekli “demokratik, laik cumhuriyettir”. Demokrasi Atatürk’ün halkçılık ilkesinde de belirtildiği gibi ulaşılmak istenen bir hedeftir. Ne varki demokrasi pazarda satılan bir mal değildir. Ben demokrasiyi halka verdim, oldu denebilecek bir şey de değildir. Demokrasilerde demokrasiyi yıkma özgürlüğü olamaz. Demokrasi tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, aşiretlerin, sınıf diktatörlüğünü savunanların, ülkeyi bölmek ve rejimi yıkmak isteyenlerin örgütlü olarak çalıştıkları ve işbirliği yaptıkları bir ortamda yeşeremez. Demokrasi, demokrasiyi ülkesi için en ideal rejim, kendi özel hayatı için en ideal yaşam tarzı olarak benimseyenlerin var olduğu, evde karısını ve çocuğunu dövmeyenlerin nitelik ve nicelik olarak çok olduğu, faaliyet, düşünce ve görünüm olarak çağdaşlığı benimseyenlerin çoğunlukta olduğu, bu çoğunluğunda haklarının öneminin farkında olarak örgütlü oldukları ortamlarda yeşerir. Mutlak itaatin esas olduğu dini cemaatlerin, tarikatların örgütlüğü çoğunluğu ele geçirdikleri yerde demokrasi ancak lafta demokrasidir. Bu bağlamda cumhuriyeti ve demokrasiyi yıkma özgürlüğü isteyenlerin, kadını çağdışı kıyafete “Allah’ın emri” diyerek mahkum edip onun üzerinde baskı kurmak isteyenler, ülkeyi etnik, mezhepsel ve sınıfsal esaslara göre bölüp yönetmek isteyenler elbette 29 Ekim 1923’te kurulan cumhuriyet, onun kurucu kadrosunu ve onun kazanımları sevmez, sevemez. Unutmayalım: Vampirler karanlığı sever, aydınlığı değil.
Lütfen bayramları tatil günü olmaktan çıkartalım. Büyüklerimizi ve ölmüşlerimizi ziyaret edelim. Onları sevindirelim ve analım. Milli bütünlüğümüzün değeri üzerine düşünelim. Maddi ve manevi anlamda yardımlaşalım. Bu vesileyle bütün geçmişlerimizi ve cumhuriyetin kurucu kadrosunu rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Unutmayalım: Bazı şeylerin değeri kaybedilince anlaşılır. Türk Milleti’nin kurban ve 29 Ekim cumhuriyet bayramları kutlu olsun. Saygılarımla…