Öyle savaşlar ve fetihler vardır ki insanlık tarihinde nokta kadar değeri yoktur. Diğer taraftan öyleleri vardır ki aradan yüzyıllar geçse de unutulamaz, tarihe etkilerini derinden kazır. “Feth- i Mübin” de bu fetihlerden biridir. “Mübin” kelime anlamı ile açık, kesin demektir. İstanbul'un fethi, 900 sene öncesinden peygamberimiz tarafından müjdelendiği için bu isimle anılmıştır. İstanbul’un fethi bu kadar açık bir fetihtir. O kadar büyük bir fetihtir ki yazılı tarihin bir dönemini kapatıp diğer bir dönemini açmış, İslam’ın yüce peygamberinin hadis – i şerifine mazhar olan Türk Milleti’ne İslam Alemi’nde ve tüm dünya da ayrıcalıklı bir yer kazandırmıştır. Hz. Muhammet (S.A.V.) buyuruyor ki: “Letüftehannel Konstantaniyye emir emirüha velenimel ceyş, zalikel ceyş”. Türkçesi “Konstantaniyye (İstanbul) elbet fethedilecektir, onu fetheden emir (kumandan) ne güzel emir, fetheden asker ne güzel askerdir.” Dünyada İstanbul gibi iki kıta üzerine yayılan ve boğaz gibi önemli bir su yolunu kontrol eden bir başka şehir yoktur. M.Ö.7.Yüzyıl’da kurulan şehir çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. İstanbul’un esas ünü ise M.S.330’da bugünkü İtalya’nın başkenti Roma şehrinin yerine Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmasıyla ortaya çıkar. Roma sadece bir şehrin adı değildir. Aynı zamanda bir imparatorluğun adı, aynı zamanda İlkçağ adını verdiğimiz yazılı tarih döneminin birinci devresinin özelliğinin adıdır. İlk Çağ’da dünyanın fiilen tek hakimi Roma’dır. Roma demek “dünyayı tek elden yönetmek” demektir. Ne var ki Roma Medeniyeti’ni temellerinden sarsan iki önemli olay meydana gelir: Bunlardan birincisi Hıristiyanlığın ortaya çıkışı, ikincisi Barbar İstilalarıdır. Hıristiyanlık Roma’da iç çatışmalara neden olur ve Roma’yı zayıflatır. Hıristiyanlık M.S.321’de Roma’nın resmi dini olur. Avrupa’ya dışarıdan gelen Barbar’ların Roma’ya yaptıkları saldırılar ise önce 395 yılında Roma’yı ikiye böler. Batı Roma İmparatorluğu’nun başkenti İtalya’daki Roma şehri olurken, Doğu Roma’nı başkenti ise Konstantinapolis (yani İstanbul) olur. Hıristiyanlık da Batı Hıristiyanlığı (Katoliklik, başında Papa) ve Doğu Hıristiyanlığı (Ortodoksluk, başında Patrik) olmak üzere ikiye ayrılır. M.S. 476’da Germenlerin (Almanların) Roma’yı işgal etmeleriyle Batı Roma İmparatorluğu tarihe karışır. Dünyanın tek elden yönetimi özelliği ortadan kalkar. İlkçağ biter ve temel özelliği “feodalizm” olan Ortaçağ başlar. Ne var ki dünyada hala bir Roma şehri vardır. Dünyayı yeniden eskisi gibi tek elden yönetmek isteyen bir şehir: O da ikinci Roma yani İstanbul’dur. İstanbul’a hakim olan sembolik de olsa dünyayı tek elden yönetme iddiasını sürdürebilir. İstanbul’un hakimi aynı zamanda dünyanın da hakimi anlamına gelen “Roma İmparatoru” olacaktır. İşte Hz.Muhammet’in (S.A.V.) hadis –i şerifinin anlamını burada aramak gerekir. Hadis – i şerifte sadece sıradan bir şehrin fethi işaret edilmez. Dünyanın merkezinin fethi, yani dünyanın tek merkezden Müslümanlar tarafından idare edileceği vurgulanmaktadır. Çünkü İstanbul dünyanın merkezidir. Fransa İmparatoru Napolyon 18.Yüzyıl’da “dünyada tek bir devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” demişti. Napolyon’dan yaklaşık 1200 yıl önce İslam Peygamberi bu gerçeği hadis – i şerifiyle ifade etmişlerdi. İstanbul, Türkler tarafından ilk defa Avarlar döneminde kuşatılmıştı. Osmanlı padişahları içinde İstanbul’u kuşatan ilk padişah Yıldırım Beyazıt’tır. Tarih boyunca çeşitli milletler tarafından 28 defa kuşatılan ama ele geçirilemeyen İstanbul, Hz.Muhammet ile aynı adı taşıyan 7 Osmanlı padişahı Sultan 2.Mehmet tarafından 29 Mayıs 1453 Salı günü, 53 gün süren bir kuşatmanın ardından fethedilmiştir. Çok sağlam surlarla çevrili olan İstanbul surlarını yıkmak için fetihten sadece 95 yıl önce icat edilmiş olan toplar geliştirilip modern hale getirilmiş, kale duvarlarını yıkacak güce ulaştırılmıştır. İstanbul’un fethinden sonra surların şehirleri ve feodal lordların şatolarını koruyamadıkları anlaşılmış, topun kullanımı Avrupa’da da yaygınlaşmıştır. Topların kullanımı sayesinde derebeylik (feodalizm) Avrupa’da zayıflamaya, güçlü merkezi krallık ve imparatorluklar kurulmaya başlanmıştır. İstanbul’un Ortaçağ’ı kapatıp Yeniçağ’ı açmasının ardında yatan espiri de budur. 21 yaşında İstanbul’u fetheden Sultan 2.Mehmet, fetihten sonra “Fatih” ünvanını kullanmaya başlamış, aynı zamanda kendisini “Kayzer – i İklim – i Rum” yani “Roma Diyarınının İmparatoru” ilan etmiştir. Rum, “Yunan” anlamına gelmez. “Roma” ya da” Romalı” anlamına gelir. 1454’te İstanbul, Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuş ve Osmanlı İmparatorluğu fiilen kurularak Osmanlı İmparatorluğu” kuruluş dönemini” tamamlayarak “yükseliş dönemine” girmiştir. Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Gazi ise Osmanlı Devleti’nin kurucusu oğlu Orhan Gazi, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu ise Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih Sultan Mehmet, aynı zamanda 1454 – 1856 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nda hüküm süren ve temelinde “din” olan “Osmanlı Millet Sistemi”nin de kurucusudur. Bu sistem İstanbul’un başkent olmasıyla başlamış, 1856’daki Islahat Fermanı’na kadar devam etmiştir. Bugün Feth – i Mübin’in 557.Yıldönümü. Bugün sadece bir şehrin fethinin yıldönümü değildir. Bugün aynı zamanda bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığı, Türk Milleti’nin dünya çapında bir imparatorluk kurduğu, Roma İmparatorluğu’nun Müslüman olduğu, dünyanın merkezinin Türkler ve Müslümanlar tarafından zapt edilerek Hz.Muhammet’in müjdesine ulaşıldığı kutlu bir gündür. Kur’an – ı Kerim’de geçen “Beldeyi Tayyibe” yani “güzel belde” ifadesinin bir tür harf hesabı olan “ebcet hesabı” ile hesaplanması sonucunda 857 sayısı elde edilir. Hicri 857 sayısı, miladi takvimde 1453’e denk gelir. “Güzel belde”den kast edilen eğer İstanbul’sa, fethin müjdesinin sadece Hz.Muhammet’in Hadis – i Şerif’inde değil, Allah kelamı olan Kur’an – ı Kerim’de de “açıkça” işaret edildiği görülür. Fethin anlamının daha iyi idrak edildiği ve “dünyanın bir gün yeniden Müslüman Türk Milleti tarafından yönetildiği günlerde” daha büyük çoşkuyla kutlanması dileğiyle…