Öğretmenlik neden meslekler içinde en özel olanıdır bilir misiniz? Bir insanı vezir de eden, rezil de eden, bir insanın karakteri üzerinde olumlu ya da olumsuz etkiler bırakabilen, elindeki hamuru iyi kullanırsa topluma faydalı bir insan ortaya çıkarabilen, kötü kullanırsa topluma zararlı bir mikrop çıkarabilen tek meslek erbabı öğretmenleridir de onun için!!! Bir öğrenci anne ve babasından daha çok okulda öğretmenini görür, onu örnek alır. Bu ilkokuldan üniversitenin sonuna kadar böyledir. İyi öğretmen öğrencisi üzerinde olumlu izler bırakabilen, bildiğini karşısındakine iyi aktarabilen öğretmendir. İşte ben üniversitede ben de böyle izler bırakan çok değerli bir öğretmenimi birkaç gün önce kaybettim. Prof.Dr.Toktamış Ateş’i ebediyete milletçe uğurladık L
Ekim 1993’te İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümü’nde derslere başladığımda Toktamış Hoca bugün cemaat ve dinci kadrolar tarafından ele geçirilen YÖK tarafından “YÖK” edilemeye çalışılan (!) Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi hocamdı. Bu dersin 12 Eylül 1980’den önceki adı TÜRK DEVRİM TARİHİ’ydi. Türk tarihinin günümüzde de etkilerini hala koruyan bir dönemini derinlemesine tahlil edip sentezler üretebileceğimiz bir kesitini nasıl değerlendirmemiz gerektiğini Toktamış Hoca’dan öğrendik. Onun sayesinde pek çok siyasi ve tarihi kavram zihnimizde yerli yerine oturdu. Öğrencisiyle ders dışında da ilgilenen, babacan tavırlı ama bir öğretmen olduğunu da her zaman hissettiren bir profesördü. Kendisinin asistanlığını yapan Deniz Ülke Arıboğan Hoca da Anayasa Hukuku hocamdı. Toktamış Hoca’nın bütün iyi taraflarını kendisinde toplayan asistanı Levent Ürer Hoca’dan gördüğüm iyilikleri İktisat Fakültesi öğrenciliğimde başka birinden görmedim dersem yalan olmaz. Bu ekibi bir araya getiren de Toktamış Hoca’ydı.
Toktamış Ateş Hoca hoşgörüden yana ve toplumsal uzlaşıya önem veren bir akademisyen olarak Türk Milleti tarafından tanınır. Bu doğrudur ama burada atlanan çok önemli bir husus var: Kendisi verdiği TÜRK DEVRİM TARİHİ dersinin adıyla uyumlu koyu bir devrimciydi. Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçilerinden biriydi. Böyle olması farklı fikirlere karşı saygılı, anlayışlı olmasına engel değildi. Atatürk devrimlerinin temeli olan Laik Devlet ve Ulus Devlet yapısının korunması konusunda tavizsizdi. Başörtü yasağına karşıydı. Bizlerle paylaştığı bir anısı çok çarpıcıdır: Bir gün başörtü yasağından ötürü vize sınavlarına giremeyen üç başörtülü kız öğrenci Toktamış Hoca’nın odasına gelirler. Kızlar sınava giremeyecekleri için hüngür hüngür ağlamaktadırlar. Hoca kendilerini ağırlar, çay ikram eder, teselli eder. “Merak etmeyin, yaparız vizenizi bir şekilde” der. Kızlar kendilerine yapılanın demokrasi ihlali olduğunu söyleyip hocaya şikayette bulunurlar. Hoca kendilerine hak verir ama bir soru sorar: “Eğer bir gün siz iktidara gelirseniz başı açık insanların üniversiteye girmelerine izin verecek misiniz?” Bu soru üzerine şaşıran kızlar kem küm ederler, birbirleriyle bakışırlar, lafı evirip çevirirler. Ne varki, hocanın tabiriyle “cimcimenin biri” ağzındaki baklayı çıkarır: “Hayır hocam, izin veremeyiz çünkü başörtüsü Allah’ın emridir. Baş açık gitmek demokratik bir hak olamaz”. Bu laf üzerine Toktamış hoca kahkahayı basar ve yarı şaka yarı ciddi “o zaman size de bu muamele müstehak!!!” diyerek karşısındakilere çarpıcı bir demokrasi ve empati dersi verir.
Toktamış Hoca özgürlüklerin genişletilmesi ve kanuni hakların esnek yorumlanmasından yana oldu. Laikliği savundu ama dinsiz değildi. Oruç tutmadı ama oruçlu öğrencisine hep saygı gösterdi. Ateşli bir devrimci sosyalistti ama enternasyonal değil ulusalcıydı. Atatürk’ün milliyetçilik ilkesine sahip çıktı ama ırkçı değildi. Kemalizmin farklı yorumlarına da hep saygı gösterdi. Kendi düşüncelerine de hep sadık kaldı. Atatürk’e asla ve asla bulunduğu ortamlarda laf söyletmedi. Cemaat okulundan yetişen bizler Atatürk’ü ve yaptıklarını onunla daha iyi tanımaya başladık. Kendisi 40 yıl önce ne idiyse özü itibariyle son nefesini verdiği gün de öyleydi. O hiçbir zaman dünün eski tüfek devrimcisi bugünün tatlı su liberali olmadı. 40 yıllık fikirlerini 40 kuruşluk menfaat uğruna satan holding solcularından olmadı. Hep mazlumun yanında oldu. Öğrencisi Abdurrahman Dilipak ile 1990’lı yılların ortalarında Kanal 6 televizyonunda yaptığı program, bugün benzerlerini sıkça gördüğümüz karşıt görüşten insanların tartıştıkları programların ilk örneğini oluşturması bakımından son derece önemlidir. Sıkılı yumrukların gevşeyip ellerin tokalaşmasından yana oldu. Bu hoş görülü tavrı zaman zaman kendi düşüncelerini paylaşan insanlar tarafından bile yanlış anlaşıldı, kendisi bu yüzden yazarlık yaptığı Cumhuriyet gazetesinden bile dışlandı. Halbuki başkalarının düşüncelerine saygılı olmak, onlarla aynı düşüncede olmak anlamına gelmiyordu. Bugün Türk vatandaşlarının % 90’ı ne yazıkki bunun gerçekte böyle olduğunu hala anlamıyor.
Toktamış Hoca’yla temasım ikinci üniversitem olan Bilgi üniversitesi tarih Bölümü’nde de devam etti. Kurucusu olduğu Bilgi Üniversitesi’nin yanlışlarını hocamın odasına gidip kendisiyle konuşabilirdim. Zaman zaman gözyaşlarıyla ülkemin içinde bulunduğu durumu hocamla paylaşabildim. Beni teselli eden, bana moral veren Toktamış Hoca’ydı. Onun yetiştirdiği ekiple Bilgi Üniversitesi’nde de ders yapma imkanı bulabildim. Bugün bir öğretmen olarak ders verirken Toktamış Hoca’nın öğretmenimiz olarak derslerde bize aktardıklarının bir bölümünü ben hocanın bize aktardığı aynı üslupla, aynı biçimle aktarır, öğrencilerimle paylaşırım. Toktamış Hoca bu yönüyle de benim ve benim gibi pek çok öğretmenin meslek büyüğüdür. Ülkücü camianın önde gelen ismi Prof.Dr. Ümit Özdağ’ın profesörlük sınavındaki hocalarından biri de Toktamış Ateş hocadır.
Elbette hocamın her düşüncesiyle ve her eylemiyle bire bir aynı fikirde olmadım. 2010 referandumundaki tutumunu eleştirenler arasındaydım. Cumhuriyet Gazetesinden atılması kendisine ne kadar büyük haksızlık olursa olsun cumhuriyet muhalifi ve iktidar yndaşı Bugün gazetesinde yazarlık yapması da bana göre o kadar yanlıştı. Ne varki iktidar yanlısı bir gazetede yazarken bile iktidarı eleştirecek kadar kendi düşüncelerine sadık, Fettullah Gülen’in elini hoş görü bilinciyle sıkarken laiklikten taviz vermenin Türkiye’yi uçurama götüreceğinin bilincinde olan bir aydındı.
Oldum olası cenaze törenlerinden hoşlanmam. Hele hele sosyete, sanat, basın vs. dünyasını bir araya getiren cenazelerin çoğundan da nefret ederim. Sırf gösteriş olsun diye cenazeye gidip başka şeylerden konuşanlar, dedikodu yapanlar, sahte gözyaşları döküp imamın önünde yalancı şahitlik yapanlar hep midemi bulandırmıştır. Ne varki hocamın cenazesinde herkes doğru şahitlik yaptı. Ben cenazeye katılamadım ama defnedildiği gün mezarının bulunduğu Merkez Efendi Mezarlığı’na gittim. Gömüleli henüz birkaç saat olmuştu. Mezarının üzerindeki çiçekler hala taptaze duruyordu. Bir rivayete göre rahmetli olan bir kişi öldüğünün farkına imam telkini verdikten sonra varırmış. Eğer bu doğruysa hocam beni orada gördü. Orada ona haddim olmadan eğer varsa hakkımı helal edip kendisinden bana da hakkını helal etmesini istedim. Kendisiyle sohbet ettim. Çok karmaşık bir duyguydu o anda yaşadığım. Dedemin ve pek çok ünlü kişinin mezarının olduğu Merkezefendi Mezarlığına bir değerli misafir daha gelmişti. O taze mezarın bir kare fotoğrafını çektim. Bir ömür boyu onu saklayacağım L
Güle güle hocam. Senden Müslümanlığın, bu vatanı ve milleti sevmenin Atatürkçülüğe aykırı olmadığını öğrendim. Senden her solcu ve sosyalistin bize lisede öğretildiği gibi vatan hainliği olmadığını öğrendim. Senden bilimsel konuşmanın metodolojisini, kavramların içeriğinin önemini öğrendim. Senden bu cumhuriyetin değerini bilmemiz gerektiğini öğrendim. Kalpaksız Kuvva – i Milliyeci Uğur Mumcu’yu, yiğit emniyet müdürü Gaffar Okkan’ı, Deprem Dede Ahmet Mete Işıkara Hoca’yı, Türk Resminin Gururu Burhan Doğançay’ı, Türk Pop Müziğinin önde gelen isimlerinden Şenay Yüzbaşıoğlu’nu kaybettiğimiz ocak ayında seni de ebediyete uğurladık. Mekanın cennet, yattığın yer nur olsun.