Dünya tarihinde yazılı tarihin başladığı M.Ö.4000 yılından bugüne kadar askeri tarihçilerin tespit edebildikleri kadarıyla 14.500 civarında savaş gerçekleşmiştir. Yaklaşık 6000 küsür yıllık yazılı tarihte hiç savaşın olmadığı 236 yıllık kısacık dönemi saymazsak her bir yıla ortalama iki buçuk savaş düşmektedir. Bu savaşların her birinin ortak bir tek hedefi vardır: Toprak kazanmak. Çünkü toprak insanoğlunun miktarını arttıramayacağı tek üretim faktörüdür. O yüzden toprak kutsaldır, o yüzden her savaşın ortak nedeni topraktır. Bu 14.500 savaş içinde iki tanesi yayıldıkları alan, savaşa katılanlar, savaş sonunda verilen kayıplar ve siyasal sonuçları bakımından diğerlerinin hepsinden ayrı birer öneme sahiptirler. Bu savaşların ikisi de 20.Yüzyıl’da olmuştur. Bunlar Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’dır. Birincisinde 8 buçuk milyonu asker olmak üzere 20 milyona yakın insan, ikincisinde ise 25 milyonu asker, 41 milyonu sivil olmak üzere 72 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Bu savaşların sonucunda imparatorluklar yıkılmış, yeni devletler kurulmuş, yeni siyasi rejimler iktidara gelmiş, etkilerini günümüzde de hissettiğimiz siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, hukuki süreçler yaşanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’na Almanya, Avusturya – Macaristan ve Bulgaristan’la ittifak yaparak giren Osmanlı İmparatorluğu (Batılı kaynaklarda o zaman da adı Türkiye diye geçer) 5 ana, 6 ara cephe olmak üzere toplam 11 cephede savaşmıştır. 31 Temmuz 1914 itibariyle ilan edilen seferberlik, 1 Kasım 1923’e kadar aralıksız 9 yıl sürmüştür. Seferberliğin başında 20 – 45 yaş arası erkekler silah altına alınmış, savaşın kritik olduğu anlarda yaş sınırlamasına bakılmaksızın askerlik şubelerinin önlerine kantarlar (teraziler) konulmuş ve kilosu 45’i geçen her erkek cinsiyetine sahip vatandaş askere alınmıştır. 1918 sonu itibariyle 2 Milyon 800 Bin civarında Osmanlı vatandaşının değişik dönemlerde
silah altına alındığı tahmin edilmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda resmi rakamlara göre 375 – 400 Bin civarında asker, bir o kadar da sivil Müslüman şehit olmuştur. Gayri resmi rakamlar bunun çok üzerindedir. Bu kadar büyük ve korkunç bir savaş olan Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti için en kritik cephesi bir savunma cephesi olan Çanakkale Cephesi’dir. 1 Kasım 1914’te Osmanlı devletine savaş açan İtilaf Devletleri, henüz bu olayın üzerinden iki gün geçtikten sonra savaş gemileriyle Çanakkale’nin Gelibolu yarımadasının ucundaki Seddülbahir tabyalarını topa tuttular. Bu ilk saldırıda 3 subay, 54 er şehit düşer. Bugün onların anılarına Seddülbahir köyünde ilk şehitler anıtı bulunmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşı girmesi Birinci Dünya Savaşı’nı en az iki yıl uzatmıştır. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başını çektikleri İtilaf Devletleri cephelerini yaymak, kuvvetlerini bölmek zorunda kalırlar. Bu durumdan en çok Rusya etkilenir. İngiltere ve Fransa’yla kara sınırı olmayan ve Alman donanmasının Baltık Denizi’ne hakim olmasından ötürü Rusya, müttefiklerinden askeri ve diğer yardım malzemelerini alamamaktadır. Rusya savaşa “üç askere bir tüfek” hesabıyla çok hazırlıksız girmiştir. Acil yardıma ihtiyacı vardır. Osmanlı Devleti’nin savaşa devam etmesi İtilaf devletlerinin durumunu zorlaştırmaktadır. Bu nedenleri göze alan İtilaf Devletleri “bir taşla üç kuş vurmak için” Çanakkale Cephesi’ni açmayı kararlaştırırlar:
1) Çanakkale denizden geçilerek Osmanlı’nın başkenti İstanbul ele geçirilecek ve Osmanlı çok kısa sürede savaş dışı bırakılacak,
2) Akdeniz – Boğazlar – Karadeniz yoluyla Rusya’ya ihtiyaç duyduğu yardım gönderilecek ve bu şekilde Rusya’nın doğu cephesinde Almanya ve Avusturya – Macaristan’la savaşı sürdürmesi sağlanacak,
3) Trakya üzerinden Balkanlarda Almanya ve Osmanlı’nın bulunduğu İttifak devletleri grubuna
Dünya denizcilik tarihinin o güne kadarki en büyük savaş filosu Ege Denizinde Gökçeada’datoplandı. İtilaf devletleri zaferden o kadar emindilerki Londra’daki turizm acenteleri İstanbul’a seyahat biletlerini günler öncesinden satmışlardı. Günler süren deniz bombardımanı sayesinde Türk kara savunma istihkamları hemen hemen tahrip edildi. İtilaf Devletleri donanması 18 Mart 1915 günü kesin taarruz ile Marmara’ya çıkma ve İstanbul’a ulaşma kararı aldı. Mart ayı başında başlayan genel taarruz hazırlığı Alman keşif uçağı tarafından keşfedilip Çanakkale Savunma Komutanlığı’na bildirilince elimizdeki tek mayın gemisi olan Nusrat, süvarisi Tophaneli Binbaşı İsmail Hakkı Bey komutasında 7 – 8 Mart 1915 gecesi denize açılarak Çanakkale şehir merkezi ile Nara Burnu arasındaki koya 26 mayını sessizce döktü. Bu operasyon sırasında kalp krizi geçiren Tophaneli Binbaşı İsmail hakkı Bey şehit oldu. Müttefik gemileri 18 Mart Sabahı boğaza girerler. Türk topçusunun atışları menzil dışındaki itilaf devletleri gemilerine erişemeden suya düşmekte, buna karşılık itilaf devletlerinin gemilerinden yapılan atışlar Türk tabyalarını cehenneme çevirmektedirler. Türk savunma hatları son anlarını yaşarken, beş çayını Marmara’da içmek isteyen Müttefik Donanması komutanı Amiral De Robeck, ana savaş gemilerine refakat eden yardımcı savaş gemilerinin sağa-sola açılarak ana gemilere yol vermesini emreder. İşte bu yaptıkları en kritik hatadır. Zamanından önce manevra yapan gemiler boğazın içinde sağa ve sola dönmeye başlarlar. Sağa dönen gemiler içinde yer alan Fransız Bouvet zırhlısı, Nusrat mayın gemisinin döşediği mayınlardan birine toslar ve iki dakika içinde batar. Ardından top menziline girmiş bulunan Infleksible gemisi Türk topçusunun başarılı atışarı sonucu ağır yaralanır ve o da mayınlara toslayarak batar. Seyit Onbaşının 200 küsür okkalık top mermisini tek başına sırtlayarak ateşlediği topun vurduğu ve dümenini kilitlediği Ocean zırhlısı da mayınlı bölgeye girer ve o da mayına çarparak batar. 5 müttefik gemisi de isabet alarak ağır yaralanır. 5 çayını Marmara’da içmek isteyen Amiral De Robeck, müttefik filosuna çekilme emri verir. Böylece 18 Mart Çanakkale deniz zaferi kazanılmış olur. İtilaf devletleri denizden Çanakkale’yi geçemeyeceklerini anlarlar.
Konuya bir sonraki yazımızla devam edeceğiz. Saygılar…