KURTULUŞ GÜNLERİ’NİN ANLAMI VE HATIRLATTIKLARI
1914 – 1918 yılları arasında cereyan eden 1.Dünya Savaşı, insanlık tarihinin o güne kadar gördüğü en büyük toplu felakettir. Bu savaş, sonuçları o kadar büyük bir savaştır ki, savaşa 26 devlet iştirak etmiş, tüm ülkelerden 65.038.810 asker savaşa katılmış, geriye toplamda 8.556.315 ölü, 21.219.452 yaralı ve 7.750.945 kayıp veya esir rakamı kalmıştır.
Bu büyük savaşa katılan devletlerden biri de Türkiye’dir. Kasıtlı olarak Osmanlı İmparatorluğu demiyorum çünkü o dönemde yabancı resmi belgelerde devletin adı “Turkey” (Türkiye) şeklinde geçmekteydi. 5 Ana ve 6 Ara cephe olmak üzere toplam 11 cephede savaşan ordumuz bu cephelerden sadece ikisinde kesin başarı elde etti. Bu cepheler Çanakkale Cephesi ve Kafkas (Doğu) Cephesi’dir. Türkiye’nin Kasım 1914’te 1.Dünya Savaşı’na girmesiyle Doğu Cephesi’nde başlayan çatışmalar kısa zamanda diğer cephelere de yayıldı. Erzurum’da buluna 3.Ordu’nun Aralık 1914 – Ocak 1915 döneminde Sarıkamış’ta yaşadığı bozgun ve Kasım 1914 – Mayıs 1915 Döneminde başta Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu’nun muhtelif yerleri olmak üzere toplam 21 farklı noktada başlayan Ermeni Ayaklanmaları, bu cephenin zayıflamasına ve çökme tehlikesinin belirmesine yol açtı. Nitekim kendisine bağlı gönüllü Ermeni birlikleriyle taarruza geçen Rus Ordusu, Şubat 1916’da Erzurum’u işgal etti. Rus Ordusu’nun 1916’daki ilerleyişini bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği ordumuzun Haziran 1916’da Muş ve Bitlis’i Rus işgalinden kurtarmasıyla durdu. Özellikle günümüzde de güncelliğini devam ettiren Ermeni isyanları ve tehciri hadisesinden Erzurum şehri ve çevresi de çok zarar gördü. Hınıs’ın yerlisi olmadığım için bilemeyeceğim ama mutlaka tehcirden önce Hınıs’ta Ermeniler yaşıyordu. Savaşın başında Kars, Ardahan, Artvin ve Batum, Rusların elinde olduğu için Erzurum bir sınır şehriydi. Hınıs da sınıra yakın bir kasabamızdı. Savaşın ateşinin derecesini en fazla hisseden yerlerden biri de Hınıs’tı. Doğu Cephesi’nde Türkmeniyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle ve hatta vatanına ihanet etmemiş Ermenisiyle, Rumuyla, Süryanisiyle bütün bir millet tek yumruk olmuş, vatanını işgalcilere karşı kahramanca savunmuş, bu toprakları vatan yapıştı.
1915’te Çanakkale Cephesi’nde emperyalistlerin kesin yenilgisi üzerine Rusya’ya boğazlar yoluyla yardım gönderilemedi. Batılı devletlerden yardım alamayan Rusya’da Ekim 1917 Bolşevik İsyanı çıktı ve çarlık rejimi çöktü. Yeni yönetim savaşı bir müddet daha devam ettirse de Rusya’da Kızıllar ve Beyazlar arasında iç savaş çıkması üzerine Rusya, Polonya’nın Brest – Litovsk Kenti’nde 3 Mart 1918’de imzaladığı anlaşma gereği işgal ettiği yerlerden çekilip savaşı bırakmayı kabul etti. Böylece haritada Trabzon – Bitlis çizgisine kadar ilerlemiş olan Rus Ordusu savaşı bırakıp Kuzey Kafkasya istikametinde geri çekilmeye başladı. İşte tam bu sırada tehcirden kaçan Ermeni Çeteleri ve Rus Ordusu’ndaki Ermeniler katliamın en büyüğünü sergilediler. On binlerce Türk ve Müslüman, Ermeni çeteleri tarafından şehit edildi. Hınıs’ta da bu katliamlarla ilgili hatıraları olan yaşlılar belki hala yaşıyordur. Türk Orduları Başkomutanı Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki “Kafkas İslam Ordusu” Mart ayında Doğu Anadolu’yu ve bu arada 14 Mart 1918 günü Hınıs’ı işgalden kurtardı. 15 Eylül 1918’de Türk Ordusu Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye girdi. Ermeni katliamları bu şekilde durduruldu. Ne var ki diğer cephelerde Türk Ordusu’nun yenilmesi üzerine 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması ile Türkiye 1.Dünya Savaşı’ndan çekildi.
Ne yazık ki Kurtuluş Günleri sadece resmi zevatın katıldığı, konuşmaların yapılıp şiirlerin okunduğu, askerin geçit törenlerinin yapıldığı ve düşmanların temsili olarak süngülendiği sıradan bayram günleri olarak hatırlanır. Tarih sadece dün ne olduyu bilmek değildir. Tarih geçmişten yaşananlardan ders alınan, bu dersle bugünün yaşanıp yarının kurgulandığı bir sosyal disiplindir. Günümüzde bazı post – modern aydın(cık)lar aksini iddia etseler de bağımsızlık hala en yüce değerdir. İşgal altında da yaşamama, bizden, bize ait olanlarla, bizim değerlerimizle hemhal olmuş insanlarla bir arada yaşamak en önemli, birinci, olmazsa olmaz şarttır. Ne var ki siyasi bağımsızlık, ekonomik ve sosyal bağımsızlık adımlarıyla desteklenmezse değeri anlaşılmaz. Bu bağlamda Hınıs’ta ve bütün yurtta yaşayan insanlarımızın fakirlikten, sömürüden, fitneden, cehaletten kurtuldukları günleri de gelecekte anmak en büyük dileğimizdir. Bu önemli günde İstanbul Okmeydanı’nda gerçekleştirilen organizasyonun sorumlularını da can – ı gönülden kutlarım. Çok istememe rağmen dünkü toplantıya mesaimden ötürü katılamadım. İnşallah gelecek sefere diyorum. Bağımsızlığımızın, kardeşliğimizin, bayrağımızın, bizi biz yapan, millet yapan değerlerimizin farkında olarak, onlara sıkı sıkıya sarılarak, geçmişten güç alarak geleceğe yürümeliyiz. Bu yurdun insanları, Atatürk’ün dediği gibi, şu anda gerçek kurtuluşu yaşamıyorlar. Gerçek kurtuluşa medeni, çağdaş, ilme, fenne, insanlığa saygılı, hurafelerden arınmış, fikri ve vicdanı hür bir toplum olduğumuzda ulaşacağız. Bunun için de önce eğitimle cehaletin yenilmesi dünün ne olduğunun bilinmesi ve sahip olunan değerlerin kıymetinin anlaşılması gerekiyor. Böyle bir toplum olacağımıza gönülden inanıyorum. 14 Mart, Hınıs’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92.yıldönümü tüm Hınıslılara ve memlekete kutlu olsun. Nice kurtuluş günlerinde buluşmak ümidiyle…