“2013'ün ilk günü. Saat sabahın 8'i...Resmi tatil olduğu için
caddeler bomboş. Tek tük yürüyen insanlar ve 30 saniyede bir geçen araçların
sesleri dışında bir şey yok. Herkeste ve herşeyde eski yılın yorgunluğu, yeni
yılın getirdiği belirsizlik hakim. Yaş ilerledikçe yıllar daha da hızlı akıp
gidiyor. Sevinelim mi, üzülelim mi??!! Şaka maka artık 40'a 1 var!!! Yılbaşları
artık eskisi kadar güzel değil.
Televizyonlarda artık eğlence programları bile doğru dürüst yayınlanmaz oldu.
Tek kanallı TRT döneminde bile daha coşkuluyduk. Ya da bana mı öyle geliyor?
Korkuyor mu insanlar yılbaşı kutlamaktan? Mahalle baskısı bu kadar mı arttı?
Taksim'de kutlama yok diyen haber kanalı da oldu var diyen de??? Nedir aslı bu
işin? Eğlenmek suç mu? Hayattan zevk almak suç mu? Yeni bir yıla umutla,
mutlulukla girmeyi istemek suç mu? Eğlenerek, hediyeleşerek bir başka dine ve
millete mi benzemiş olacağız? Yoksa bu iddia da toplumun bir kısmının öteki
üzerinde dini kullanarak baskı yapmasına bir başka örnek mi? Umutlu olmak
istiyorum kendi adıma, ülkem adına, bu ülkenin insanları adına. "sen
bittin, siz bittiniz" diyenlere inat..İlerde çocuklarıma güzel
geçirdiğim(iz) güzel yılları anlatmak istiyorum. Keşkeleri ve olumsuzlukları
bırakarak...Güzel bir yıl istiyorum. Eskisini aramayarak, eskisini aratmayacak.
İnsanlar mutlu olsun, bu dünyanın güzelliklerinden faydalansın istiyorum,
korkmayarak, korkutmayarak...İşte 2013'ün de 1095'te biri şimdiden bitti gitti.
Erkin baba doğru söylemiş: "öyle bir geçer zaman ki..." zaman
geçmesin değil güzel geçsin istiyorum. Acaba geçer mi ki????”
2012’yi
geride bırakıp 2013’ü karşılayan milyonlarca insandan birinin duygularıdır
yukarıda yazılanlar. Eğlenmenin, hayattan zevk almanın, bu dünya nimetlerinden
faydalanmanın genelde kınandığı, hiç değilse ayıplandığı bir toplumda
yaşıyoruz. Niye böyle yapanları ayıplar insanlar? Kendilerince akılcı sebepleri
mutlaka vardır. Ne varki bu sebeplerden biri de acaba “niye ben de onun gibi yapamıyorum,
onun gibi eğlenemiyorum?” şeklinde bilinçaltında meydana gelen gizli bir
kıskançlık olabilir mi? İnsanlar bilinçaltlarına gizli bariyerleri (engelleri)
kendileri yerleştirirler. Yoksa kimse kimsenin kafasının içine müdahale edemez.
Kendi kafasına bu engelleri koyan insan bu davranışına mantıklı bir neden
bulmak zorunda hisseder. Mantığa bürünür. Bulduğu nedenin mantıklı olduğuna
kendini inandırır. Hele ki toplumun çoğunluğu kendini böyle inandırmışsa
çoğunluğa uyma psikolojisiyle bu davranışının doğruluna daha çok inanır. Bu
inancını dinle de kamufle eder (örter). Böylece kendi “dünya nimetleri perhizi” için “dokunulmazlık zırhı” da elde etmiş olur. Kendisini eleştirenleri
ahlaksız hatta imansız olarak da yaftalama imkanına kavuşur!!!
Türkiye’de
1 Ocak günü 1935 yılından bu yana resmi tatildir. Türkler tarih boyunca 12
hayvanlı takvim, hicri takvim, celali takvimi, rumi takvim ve miladi takvim
olmak üzere 5 farklı takvim kullanmışlarıdır. Miladi takvim günümüzde
yeryüzünde hemen hemen bütün ülkelerin resmi ya da gayri resmi şekilde
kullandıkları takvimdir. Her şeyde
yeni başlangıçlar, yeni umutları da beraberinde getirir. İnsanlar da doğaları
icabı iyimser olma isteği hep vardır. Her şey bir güzellik için vesile
olabilir. Yılbaşı dediğimiz gün de insanların eğlenmek ve güzel başlangıçlar
yapmak için kullandıkları bir araçtır. Bu kutlamayı dini alet ederek
kötülemek ve kutlayanları kınamak isteyenler neyi amaçlıyorlar? 6 Aralık günü
fethedilen Mekke’nin fetih gününü 31 Aralık – 1 Ocak gecesiyle değiştirerek
(!), bir anlamda tarihi gerçekleri tahrif ederek neyi amaçlıyorlar? Bir
Hıristiyan kutlaması olan Noelin 24 Aralık günü olduğunu, 31 Aralık’ın
Hz.İsa’nın doğum günü olmadığını, kökeni dinsel bile olsa bazı değerlerin
insanlığın ortak malı olduğunu, Hz.Muhammet’in “kim kavme benzerse ondadandır” şeklindeki hadisini (o hadisinin
sahih olup olmadığı da ayrıca tartışılır) her şekilde yoruma açık bir ifade
olduğunu, kavimlerin (milletlerin)
ilimde, kültürde, günlük yaşamda- hele ki bu iletişim çağında – birbirlerinden
etkilenmeden, birbirlerine benzemeden yaşamalarının mümkün olmadığını
bilmiyorlar mı? Bu dünyanın değerlerinin yerin dibine sokulduğu, 18 yaşın altındaki
çocukların derviş gibi yaşamaları için baskı altında tutulduğu bir toplumda
nasıl ilerleme beklenebilir?
Din dahil
her şey insan içindir, insanın mutluluğu içindir. Bir insan “öncelikle” bu dünyada mutluluk
elde etmek için bir şeylere inanır, o inancın gereğini yapar. Bu milletin
inancı dahil her şeyi, her kavramı akıl süzgecinden geçirmesi ve öyle inanması
gerekir. Özgürlük, ilerleme ve mutluluk baskınsın her türlüsünün olmadığı
toplumlarda yeşerebilir. Bilmeyenler için söyleyeyim: Klasik müziğin kökü kilise müziğidir. Erkeklerin giydiği takım elbise
Cizvit tarikatı mensuplarının kıyafetinin biçim değiştirmiş halidir Erkeklerin
taktıkları kravatı ilk defa Hırvat askerleri birbirlerini tanımak için
boyunlarına takmışlardır. Türkiye’de var olan 100 Binden fazla caminin kubbesi
Türklerin Orta Asya’da kullandıkları çadırın şeklidir. Minarenin ucundaki hilal
de Orta Asya’da şaman dinine mensupken kullandıkları alemin (bayrağın)
işaretidir. Gelinlik kızın gelinliğine ağabeyi tarafından kırmızı kuşak
takılması, “yukarıda Allah var” sözü, yeni doğum yapmış hanımın başına kırmızı
kurdele takılması, Alevi İslam inancında var olan ölünün ardından et yemeği
yapılması, güneşe karşı dua edilmesi Orta Asya Gök Tanrı inancının
gelenekleridir. Dini ritüeller, araç ve gereçler dahil her şey bir başka
şeyden etkinlenmiştir, etkilenecektir. Noel
Baba bile Anadoluludur. Antalya Demrelidir. Asıl adı Aya Nikola’dır. Azizdir.
İslamiyet gelmeden önce yaşamıştır. İslam öncesi hak din Hıristiyanlık olduğu
için İslam terminolojisine göre evliya sayılır. İsteyenler mezarına gidip
Fatiha bile okuyabilirler J
Memleket
için pek de iyi geçtiğini söyleyemeyeceğim 2012’den sonra gelen 2013’ün Türk –
İslam Alemine ve insanlığa huzur ve mutluluk getirmesini temenni eder,
halkımızın bu dünyanın nimetlerinden çokça ve hakça faydalandıkları günlerin
çok olmasını Allah’tan dilerim. Yeni Yılınız Kutlu Olsun!